Responsive Ad Slot

SÖYLEŞİLER

Söyleşi

İbrahim BEYAZIT | Kaybolan Mahalle Kültürümüz

Tokat kültürüne dair çalışmalarıyla tanınan Hasan ERDEM;“Dalın gidin eski mahallenizin artık geri gelmeyecek gibi duran sıcak, samimi dostane sokaklarına ve gidin çıkmaz sokağın başında duruverin, son kez bir daha geriye dönün ve seyre dalın.” sözleriyle anlatır, kaybolan mahalle kültürümüzü. Halkla İlişkiler Uzmanı İbrahim BEYAZIT, “Kaybolan Mahalle Kültürümüz” başlıklı yazısında; tarihi ve kültürel zenginliği ile birçok medeniyete ev sahipliği yapan bu topraklarda, sıcak bir o kadar samimi insanların modernleşmeyle birlikte beton yığınlarının arasında kaybolup giden hikayesini kaleme aldı.
Tokat kültürüne dair çalışmalarıyla tanınan Hasan ERDEM;“Dalın gidin eski mahallenizin artık geri gelmeyecek gibi duran sıcak, samimi dostane sokaklarına ve gidin çıkmaz sokağın başında duruverin, son kez bir daha geriye dönün ve seyre dalın.” sözleriyle anlatır, kaybolan mahalle kültürümüzü. Halkla İlişkiler Uzmanı İbrahim BEYAZIT“Kaybolan Mahalle Kültürümüz” başlıklı yazısında; tarihi ve kültürel zenginliği ile birçok medeniyete ev sahipliği yapan bu topraklarda, sıcak bir o kadar samimi insanların modernleşmeyle birlikte beton yığınlarının arasında kaybolup giden hikayesini kaleme aldı.

  En sevdiğim şeydi çelikle çomak 
  Hep tozlu yollarda topaç şaklatmak 
  Kuzulara türkü yakıp otlatmak 
  Hasret oldu özlem oldu geçmişim 

Modernleşmeyle birlikte maalesef hayatlarımız beton yığınlarının arasında kaybolup gidiyor. Artık insanlarımız birbirine yabancılaştı, mahalle kültürümüz unutulurken komşuluk ilişkileri de bir merhabalaşmaktan öteye gidemiyor. Komşulardan birisi üç gün kapıya çıkmazsa nerede kaldı benim komşum diyerek merak edilip kapısı çalınmıyor ne yazık. Modernleşirken, geçmişe ait parçaları koruyamayarak, sokak seslerini ve mahalle havasını yok ettik. Önceden misafir, akraba ziyaretlerinde giderilen özlemler sıkıntılar şimdi yerini sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımlara bıraktı.

Eskilerde; Mahalle kültürünün en içten yaşandığı yıllarda, evin küçük çocuğu komşuya giderek, “Bir maniniz yoksa annemler akşam size oturmaya gelecek” derdi. Ev alınmadan önce komşu aranırdı. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” sözünden hareketle komşuya karşı güler yüz, tatlı dil ve hoş sohbette kusur edilmezdi. Dar sokaklarda çocuk sesleri, camdan cama komşu muhabbetleri hiç eksilmezdi. Mahallelerimiz en güvenli yerlerimizdi, bir bakıma elimiz ayağımızdı. Mahallemizde küçük ama içi samimiyet güven kokan bakkallarımız vardı, veresiye defterlerinin üst üste konulduğu, balkonların çiçeklerle süslendiği, köşe başlarında gençlerin muhabbet ettiği güvenin saygının eksilmediği mahalle kültürümüz yaşatılırdı eskilerde. İnsanlarımız işlerini ortak yaparken bile mahalleye renk katan bir hava hakimdi. Kadınlarımızın her işi ortak olurdu, ortak pişirilen ekmeler kış hazırlığı için yapılan konserveler ev önlerinde yıkanan halıların insanlara kattığı samimi dost meclisinden oluşan duygular yaşardı. Şimdilerde ise başımıza bir iş gelse, ilk önce el uzatan komşularımız cenazelerimizde günlerce ağlayan, yemek yapan komşuluk ilişkilerinin yerini artık çıkar ilişkisi aldı.

21. yy. insanı ömrünü sitelerde tüketmekte. Büyüklerimizin anlata anlata bitiremediği komşuluk ilişkisi şimdilerde yok denecek kadar az. Komşu komşunun külüne muhtaçken, şimdilerde kapı komşumuzu tanımaz, merdivenlerde görsek bir selamı bile vermeden geçer olduk. Zaman çok hızlı geçti farkında olmadan. Sahip olduklarımızı bilinçsizce yok ettik. Zenginle fakiri birbirinden ayırarak komşuda pişer bize de düşer anlayışını heba ettik. Ali bakkallar artık insanlara güvenmiyor veresiye defterlerinin yerini karttan çek abi zamanı oldu. Evlerimiz gökdelenlerin alış veriş merkezlerinin gölgesinde kaldı. Artık gelecek nesiller sokaklarda top oynamadan komşunun camını kırmadan, piknik yapmak için evinden aldığı domates peynirin tadını almadan, ekmeklerin üzerine pekmez/yağ sürmeden büyüyecek.

Üstüne bindiğim karakaçanım 
Kartalım şahanım gökte uçanım 
Hatır sorar mutlak gelip geçenim 
Hasret oldu özlem oldu geçmişim 
 
Genel olarak pazarlarımız aynı çevrede kurulurdu. Halk her ihtiyacını bir pazardan karşılardı. Ayrıca bu çevredeki bakkal, kasap, terzi, ayakkabıcı gibi küçük esnafa ait dükkânlar da birer sohbet yeri gibi çalışır. Mahallelerde bir vukuat olduğu zaman tüm mahalleli seferber olur olayın failini bulmak için uğraşırdı. Mahallelerimiz bir denetim mekanizması gibi çalışırdı. Bu sayede soygun, cinayet, hırsızlık, yaralama, gasp, kavga gibi olaylara az rastlanılırdı. Her ne kadar bu anlayış yok olmaya yüz tutsa da Anadolu'nun ücra köy ve kasabalarında mahalle kültürü yaşatılmaya çalışılmaktadır. Yanlış sanayileşme, kırsaldan kente doğru kontrolsüz nüfus akışına neden oldu. Bunun sonucu olarak, tarım ve hayvancılığın yanı sıra küçük el sanatlarını da birden bire terk edilerek sonunda batının bize sunduğu hayatı yaşanmaz kılan ağır sanayi ve teknolojinin esiri olduk. Bunun sonucu olarak, çarpık kentleşme oluştu. İnsanlar modernleşelim derken zaman içerisinde bütün öz değerlerini bir bir kayıp etmeye başladılar.  En kötüsü kalabalıklar içinde yalnızlaşır olduk.

Artık o sıcak mahalle kültürümüzü şarkılarda, şiirlerde, masallarda veya iç çekerek izleyeceğimiz dizilerde göreceğiz!

Düğünde bayramda uyku bilmezdim 
Hasat mevsiminde terim silmezdim 
Düşmanım belli mert ondan yılmazdım 
Hasret oldu özlem oldu geçmişim 



 İbrahim BEYAZIT Halkla İlişkiler Uzmanı
    Twitter.com/NataliAVAZYAN       ibrahimbeyazit60@gmail.com

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

Okumadan Geçme
© Tüm hakları saklıdır
2016-2022 Tokattan.net