Responsive Ad Slot

SÖYLEŞİLER

Söyleşi

İbrahim BEYAZIT | Zile'li İba Pehlivan

Güreş, insanlık tarihinin en eski sporlarından birisidir. M.Ö. 700’lü yıllarda Yunanlılar, M.Ö 2. yüzyılda Türkler daha sonraki yıllarda başka milletler tarafından güreşin oynandığı belgelerle ortaya çıkarılmıştır. Türkler’in en eski sporlarından biri olan güreş, sözcük kökeni olarak, Özbek ve Başkurt Türklerinin “kures” sözcüğünden gelmektedir. Zorlu doğa koşulları ile mücadele eden ilk insanların çoğunda olduğu gibi Türklerde güreş, adeta günlük hayatın bir parçası olmuştur.
Güreş, insanlık tarihinin en eski sporlarından birisidir. M.Ö. 700’lü yıllarda Yunanlılar, M.Ö 2. yüzyılda Türkler daha sonraki yıllarda başka milletler tarafından güreşin oynandığı belgelerle ortaya çıkarılmıştır. Türkler’in en eski sporlarından biri olan güreş, sözcük kökeni olarak, Özbek ve Başkurt Türklerinin “kures” sözcüğünden gelmektedir. Zorlu doğa koşulları ile mücadele eden ilk insanların çoğunda olduğu gibi Türklerde güreş, adeta günlük hayatın bir parçası olmuştur. 

Türkler ayrıca totem inancı ve göçebe yaşam biçiminin de etkileri ile doğaya ve kuvvete düşkün kişiler olduklarından yakın mücadeleyi her zaman ön planda tutmuşlar, güçlerini topluma kanıtlamak amacıyla güreşe çok sık başvurmuşlardır. Düğünler, ünlü kişilerin cenaze törenlerinde, ölüm yıl dönümlerinde ve diğer özel günlerde at yarışları ve koşularının yanında güreş, çok önemli bir yer tutmuştur.

Ata sporumuzun asırlardır yaşatılan meşhur Kırkpınar Yağlı Güreşleri her zaman Türk toplumuna örnek olmayı başarmış birbirinden değerli pehlivanlarımız isimlerini tarihe yazdırmayı başarmışlardır. Geçkinli Yusuf Pehlivan, Koca Yusuf, Kandıralı Kayakçı Ahmet, Arnavut Benli Abdullah, Recep GÜRBÜZ, Saffet KAYALI, Recep KARA, Ahmet TAŞÇI gibi ustaların hünerleriyle ata sporumuz olan yağlı güreş dünyada en bilinen sporlardan biri olmayı başarmıştır.

Güreş denildiği zaman çokta bilinmeyen bir isim var ki, yaşadığı döneme nam salmış, Osmanlıyı gezmeye gelen Amerikalı misyoner Henry John Van-Lennep’in dikkatini çeken ve döneminde Yeğin Müslümanlar olarak bilinen şimdiki adı Zile’nin Yıldız Tepe Kasabasında yaşayan İba (İbrahim) pehlivandır. Bilindiği üzere kökeni Orta Asya’ya kadar uzanan güreş oyunu genelde düğünlerde, eğlence yerlerinde yapılırdı. Tokat’ın Zile Panayırı’nda kıran kırana güreşler yapan bir pehlivan 1860 tarihinde dönemin padişahı Abdulaziz’e kadar namı giden ve İstanbul’da birçok güreşe katılarak padişahı mest eden, girdiği her mücadelesi sırlarla dolu İba (İbrahim) Pehlivan.

Tebanın hayatını hayvancılık ve tarımla idame ettiği Zile’de İba pehlivan düğünlere katılır, güreşler tutarak geçimini sağlardı. Ne var ki son zamanlarda iri cüssesine ve tecrübelerine rağmen güreşlerde başarı gösteremeyen İba, bu durumdan çok rahatsız olup, o dönemde Zile Panayırında yapılan güreşlere katılamamanın üzüntüsüyle kendine kızıp bir yandan da tarla bostan işlerine devam etmektedir.

Ağustos ayının sıcağında karpuz tarlasında çalışan İba Pehlivan,  havanın biraz serinlemeye başladığı sırada, nur yüzlü bir ihtiyar gelir.
-Selamun aleyküm evlat. Uzaklardan geliyorum çok yorgunum Allah rızası için bana şuradan bir karpuz verir misin? der.

İba Pehlivan nur yüzlü adamın selamını alır ve tarlasında yetiştirdiği karpuzlardan seçmeye başlar. Karpuzlardan orta halli çok da olgunlaşmamış bir karpuzu seçer ve istemeyerek de olsa adama verir.
Lakin yaşlı adam pehlivanın getirdiği karpuzu beğenmez ve:
-Evlat o değil, şu en iri olan karpuzu istiyorum der.

İstemeyerekte olsa adamın gösterdiği iri karpuzu verir İba. Fakat yaşlı adam karpuzu eliyle iter ve evladım ben karpuzunu istemiyorum ben Hızır'ım, Allah seni benimle imtihan etti ve sen eli açık dürüst birisisin ve bu imtihanı kazandın. Bu iyiliğinin karşılığı olarak da benden üç dilek dile der. Bu durum karşısında hayretler içinde kalan İba Pehlivan üç dileğini sıralar.
- Allah'tan birinci isteğim, yaptığım güreşlerde sırtım yere gelmesin. İkinci isteğim, cennetlik bir kul olmaktır, üçüncü isteğimse, zengin olmaktır. der.

Hızır (aleyhisselam), İba Pehlivan’ın sırtını üç defa sıvazlayarak: "Allah sırtını yere getirmesin, isteklerini kabul etsin" der ve oradan giderken geriye döner ve şunları ilave eder: "Bu olup bitenleri bir başkasına söylediğin zaman uğursuzluklar seni bırakmaz sırrın bozulur ölürsün" der ve nur yüzlü ihtiyar gözden kaybolur.

Rivayet odur ki;İba Pehlivan beş vakit namaza başlar, yaptığı her işte Allah’ın rızasını gösterir insanları üzmemeye, kırmamaya gayret gösterir. Günler, haftalar, aylar derken harman zamanı gelir. Teba bir yandan ekin harman işleriyle uğraşırken pehlivanlarda güreşlere hazırlanmaya başlamıştır. Tokat'tan ve birçok vilayetten gelen güreşçiler kıran kırana güreşmek için er meydanına çıkarlar. Uzun boyu iri cüssesiyle kaybettiği güreşlerde ki itibarını kazanmak için sabırsızlanan İba, Hızır'dan istediği dilek kabul olacak ki o sene girdiği bütün güreşleri kazanıp Sivas, Amasya, Çorum’da yapılan güreşlerde başarılar elde eder. Bu durum Padişah Abdulaziz’in sarayına kadar gider. İba Pehlivanı sarayına davet eden ve ilk güreşte sarayın başpehlivanını da yenen İba, padişah tarafından bir kalbur dolusu altınla ödüllendirilerek köyüne (Yeğin Müslümana) gönderilir. Aldığı altınlarla köyünde arsalar, davarlar alan pehlivan şöhreti ünlenirken zenginliği de dillere destan olur.

Hayatı bir anda değişen İba’nın durumunu da başta karısı ve tüm ahali merak etmektedir. Bir gün karısı; Efendi 60 yaşına geldin bu güne kadar sırtını yere getiren olmadı belli ki sende bir sır olmalı neyin nesi der?
Hızır’ın kendisine tembihlediği: "Bu olayı başkasına anlatırsan ölürsün" sırrını unutan İba, karısına yıllardır sakladığı Hızır olayını anlatır fakat bir an dalgınlıkla Hızır’ın sırrını ele veren İba pişman olur ama iş işiten geçmiştir. 60 yaşında sırrını ele vererek oracıkta hayatını kaybeden Zile'li Pehlivan bugün bazı kesimlerce anlatılıp hayırla yad edilmektedir.

 İbrahim BEYAZIT Halkla İlişkiler Uzmanı
    Tokattan.net       ibrahimbeyazit60@gmail.com

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

Okumadan Geçme
© Tüm hakları saklıdır
2016-2022 Tokattan.net