Responsive Ad Slot

Niksar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Niksar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İbrahim BEYAZIT | Niksar Kale Lastikleri

Hiç yorum yok
Tokattan.net | İbrahim BEYAZIT | Niksar Kale Lastikleri
Y
oksulluğun, garibanlığın sembolü olan "kara lastik" Anadolu’da hala giyilmektedir. Kırsal kesimlerde daha çok tercih edilen kara lastikler her türlü hava koşullarına dayanıklıdır.

Dağda çobanın ayağında, okulda öğrencilerin ayaklarında ve gençlerin ayaklarında rengarenk görmek mümkünüdür kara lastikleri. Türkiye’de birçok ilde ayakkabı vitrinlerinde lastikleri bulabiliriz, su geçirmez, dayanıklı ve kolay temizlenme özelliğiyle ünlü ayakkabı markalarıyla rekabet edecek düzeydedir.

Toprakla haşır neşir olan insanımıza en sadık dosttur kara lastik. Çocukluğumuzun en moda ayakkabısı olan bu lastikler yaz kış demeden her mevsime göre tasarlanmıştır. Top oynarken, koşarken verdiği rahatlık gerçekten mutluluk vericiydi.

Anadolu insanının tabiriyle; kara lastik bizim için çarıktan daha gönüllüdür. İnsanımızın talihi kara, ayaklarına giydiği lastik kara ama gönlü aktır. Yolların asfalt olmadığı, çamurlu yollarda günümüz AVM insanının bulamadığı konforu ve huzuru mazide kısıtlı imkanlarla hayatına devam eden nesil bu durumu iyi bilir. 

Yediden yetmişe her kesime hitap eden kara lastiklerin en bilinenleri Emek ve Tor markalarıydı. Lakin Tokat’ın incisi Niksar’da ise Hacı Süleyman Erdem tarafından, küçük bir atölyede üretime başlanılan, Niksar tarihinde önemli bir yeri olan "Niksar Kale Lastikleri"'ni çoğumuz bilmeyiz. 

Hacı Süleyman Erdem (Kale Hacı)
1920 yılında Niksar’da dünyaya gelen Süleyman Erdem, beş kız çocuktan sonra ailenin tek erkek çocuğudur. Babası Abdullah Kasım, annesi Mehriban Hanım’dır. 

Baba Abdullah Efendi, Niksar’da çiftçilikle geçimini sağlayan saygın biriydi. Ailenin çocuklarına yoğun bir ilgisi vardı, Hacı Süleyman hem evde hem okulda zekası ve davranışlarıyla dikkatleri üzerine çekiyordu. Yardım severliği ve başarılarıyla okulda öğretmenleri tarafından takdir ediliyordu. 

Niksar’da 1930’lu yıllarda kısıtlı imkanlarla eğitimini tamamlayan Hacı Süleyman, bir süre Sivas’a halasının yanına gider. Sivas’ta yaşadığı süre içinde farklı alanlarda çalışıp para kazanmış, aynı zamanda ailesine de katkıda bulunmuştur. Gerek çocukluk gerek gençlik döneminde tarihe damga vuran birçok olaya şahit olmuştur. 

1930’lu yıllarda Niksar’da eğitim veren okullar; 5 sınıflı Gaziahmet Danışmend İlk Mektebi, 5 sınıflı Albayrak Mektebi ve 3 sınıflı olduğu için buçuk kabul edilen Ulucan İlk Mektebi (Mekteb-i kebir)’dir. Niksar Ortaokulu’nun yapımı 1943 yılında bitmiş, 1944 yılında alınan kararla, Niksar Hususi Ortaokulu adını alarak eğitim ve öğretim faaliyetine devam etmiştir. Niksar’da eğitim imkanlarının kısıtlı olması sebebiyle öğrenciler Tokat’a veya Sivas’a gönderilirdi. 

27 Aralık 1939 Erzincan depremi 7.9 şiddetinde meydana gelmiş ve 32.962 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 100.000 kişide yaralanmıştır. 20 Aralık 1942’de Niksar’da 7.3 şiddetinde meydana gelen depremde 3000 kişi can verirken 6300 kişi yaralanmıştır. Bu talihsiz olaylara, Hacı Süleyman Erdem şahitlik etmiş ve olaylardan çok etkilenmiştir. 

Geçen zaman içinde Hacı Süleyman Efendi askerliğini yapmış, evlenmiş ve iş hayatına atılmıştır. Askerden geldikten sonra tütün ve leblebi ticareti yapsa da aklındaki işi hayata geçirmek için planlar programlar kurmaktadır. Bir süre Niksar’da at koşum takımı yapar, 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ham madde sıkıntısı çekmiş ve istediği başarıyı yakalayamamıştır. 

Açtığı dükkanda eski araba lastiklerinden sandalet ve lastik imalatı yapmaya başlayan Hacı Süleyman Efendi, yaptığı kara lastiklerle Niksar’da büyük bir başarıya imza atar. Yeteneği ve zekasıyla ürettiği lastikler, başta Niksar olmak üzere birçok bölgede giyilmeye satılmaya başlanmıştır. Aklında daha büyük bir işletme ve onlarca çalışanla hizmet vermek vardır, bunun için Ankara’ya lastik imalatı yapan fabrikalara işin detayını öğrenmek için yola çıkar ve Nabi Dalbudak’la tanışır. Ankara’dan Niksar’a dönen Hacı Süleyman atölye açma fikrini ısrarla söylese de çevresinden destek bulamaz ta ki Rasim Erdemir işe ortak olana kadar. 

1952 yılında Niksar Bengiler’de Rasim Erdemir’le birlikte atölye açmak için gerekli malzemeleri toplayan Hacı Süleyman, üretime başlamak için yoğun bir çalışma içine girmiştir ve "Niksar Kale Lastikleri" markasıyla sektörde yerlerini alırlar. Aylar yıllar derken marka haline gelen kara lastikler model ve renkli üretimiyle yediden yetmişe, köylüden şehirde yaşayan insanların tercihi haline gelmiştir. 

Rasim Erdemir ve Hacı Süleyman Erdem’in ortak girdikleri lastik üretim işi zamanla çok karlı bir işe döner. Niksar’ın ismi çevre köy kasaba ve illerde duyulmaya başlanır. Deri işlemeciliğinde önemli bir yeri olan Niksar’da Çanakçı Deresi, Arasta Çarşısı deri işleyen tabakhanelerle doludur. İşlenen deriler başta Tokat olmak üzere çevre illere gönderiliyordu. İşlenen deriler mamül eşyaya dönüştürülüyordu. Gelişmiş el işçiliği, boyama işlemleriyle Niksar Tokat’ta önemli ticaret merkezine dönüşmüştür. 

1956 yılında Niksar’da un fabrikası satın alarak atölyeyi buraya taşırlar. 1960 yılında sadece lastik değil terlik imalatına da başlatırlar. Rasim Erdemir sağlık sorunları sebebiyle işlerine ara verir ve 1986 yılına kadar fabrikanın kontrolünü Hacı Süleyman Erdem alır. 

İşlerini her geçen gün büyüten ortaklar onlarca insana ekmek kapısı olan işletmeleri Niksar’ında kaderini etkilemiş, insanları istihdam ederek göçün azalmasını sağlamıştırlar. 1950’li, 1960’lı ve 1970’li yıllarda yoğun bir üretim gerçekleştiren Süleyman Efendi ve Rasim Efendi 1980’li yılların ortalarında farklı sebeplerden ortaklıklarını bitirmişler, kendilerine ait üretim merkezi ve markalarla yollarına ayrı devam etmişlerdir. 

Hacı Süleyman Erdem insanları kırmadan, incitmeden sabırla dinleyerek saygınlığından ödün vermemiştir. Her daim gelişime açık ve memleketin kalkınmasında elinden geleni yapmaya gayret göstermiştir. Kazandığı parayı iyi kullanmış, savurgan birisi olmamıştır. Yaşamı boyunca çok sayıda ödül alan Süleyman Erdem, Niksar Devlet Hastanesi için yaptığı yardımlar sonrasında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Çankaya Köşkü’ne davet edilecek kadar değerli bir insandı. 

25 Şubat 1999’da Rasim Erdemir, 12 Nisan 2003 yılında ise Hacı Süleyman Erdem hayatlarını kaybederek Rahmeti Rahmana kavuşmuşlardır. 

Memleketimize yaptıkları hizmetlerinden dolayı bu önemli şahsiyetleri unutmamak ve hatıratlarını yaşatmak önemli bir vazifedir. 

Rahmet ve minnetle...

   İbrahim BEYAZIT  Araştırmacı Yazar
 
 Tokattan.net
  ibrahimbeyazit60@gmail.com


Yazarın Diğer Yazıları

Gönüllerden Göklere Bağış Uçaklar

Hiç yorum yok
Tokattan.net | Gönüllerden Göklere Bağış Uçaklar
Ü
lkemizde, Osmanlı döneminde dünya havacılık tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen 1911 yılının hemen ertesinde Türk Askeri Havacılık Teşkilatı ile başlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “İstikbal Göklerdedir” ifadesiyle Türk Tayyare Cemiyeti ile devam eden havacılığın bu coğrafyada kökleşmesinde, ekonomik imkansızlıklar içindeki halkın, ordusuna gönülden yaptığı yardımlarla 10 yılda alınan 351 uçak ile Tokat, Erbaa, Niksar ve Zile'nin içinde yer aldığı bir çok ilin ve ilçenin ismini göklere taşındı.

Havacılığın temelini oluşturan insanoğlunun uçma arzusu yüzyıllar boyunca devam çalışmaların temelini oluşturur. İnsanlık 18’inci asırda balonlarla başladığı uçmaya, 19’uncu asırda planörlerle, 20’nci yüzyılın ilk yıllarından itibaren uçaklarla gerçekleştirmiştir. Dünya tarihinde havacılıkta baş döndürücü gelişmelerin başlangıcı olarak 17 Aralık 1903 tarihinde Wright Kardeşler’in yaptıkları hava aracının motor gücü ile yerden kesilmesi ve kısa süre havada kalması uçakla yaptığı ilk uçuş kabul edilmektedir.

Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına rast gelen bu gelişmelere Osmanlı idarecileri duyarsız kalmamış, Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, 1910 yılı başında Kur. Bnb. Ali Fethi Okyar’ı Paris’e, Kur.Bnb. Enver Bey’i de Berlin/Almanya’ya ataşemiliter olarak göndermiş ve havacılık hakkında bilgi toplamalarını istemiştir. 1910 yılından itibaren Osmanlı Ordusu havacılık ile ciddi olarak ilgilenmeye başlamış, 14 Şubat 1911 tarihinde Genelkurmay emri ile Teğmen Yusuf Kenan ve Yüzbaşı Fesa Bey’in Fransa’da Bleriot Okulunda pilotaj eğitimine göndermiştir.

Uçağın ilk defa askeri maksatla kullanıldığı Trablusgarp Harbinde, Trablus’a saldıran İtalyanların 1 Kasım 1912’de havadan uçakla bomba atmaları Osmanlı askeri idarecilerinin dikkatlerini uçakların üstüne çekmiş ve onları havacılıktan askeri bir güç olarak yararlanmanın yollarını aramaya sevk etmiştir.  Dünya havacılık tarihi, 1911 yılında Tayyare Komisyonu adı altında idari olarak çalışmalar yapmış, Hava Okulu kurulması için o dönemde Barutcubaşızadelere ait Yeşilköy'deki arazi tespit edilmiş, 1912 yılında ise envantere alınan REP, Deperdussion, Bleriot ve Bristol tipi uçak gücü ile fiili olarak Türk havacılığı ile tanışmaya başlamıştır.

Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, 12 Mart 1912 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında “Askeri Havacılık” hakkında bir kanun projesini hükümete kabul ettirmiş, ancak Osmanlı bütçesinde uçak satın almak için yeterince kaynak bulunamayınca Donanmay-ı Osmani Muavenet-i Milliye Cemiyetine müracaat edilerek bağış yoluyla para talebinde etmiştir. Sultan Reşat bir tayyarelik bağışta bulunmuş, Mahmut Şevket Paşa uçak alımı için 30 altın bağışlamış, ayrıca altı aylık maaşının dörtte birini de bu işe tahsis etmiştir. Padişahın ve Harbiye Nazırının ilk bağışları yapmaları halk arasında büyük bir sevinç yaratmış ve teşvik unsuru olmuştur. Kampanyaya İstanbul’dan ve diğer bölgelerden başta her rütbedeki asker ve sivil devlet memurları olmak üzere esnaf, sanatkar ve diğer mesleklerden vatandaşlar katılmıştır.

Kısa süre büyük gelişmeler gösteren Türk askeri havacılığı, itilaf devletlerinin 1. Dünya Savaşı’nın galibi olarak uçaklara el koyması ise akamete uğrasa da bir avuç havacının İstanbul'dan Konya'ya kaçırdığı uçaklarla hava gücünün devamlılığı sağlanarak, Kurtuluş Savaşı sırasında, ülkenin doğusu ve batısındaki cephelerde başarılı hava görevleri icra edilmiştir.

Kurtuluş savaşının yoksul bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti tüm imkansızlara rağmen 1925 yılında kurulan ve Atatürk’ün "İstikbal Göklerdedir" ifadesiyle vücut bulan Türk Hava Kurumu (Türk Tayyare Cemiyeti) ile hava kuvvetlerinin kısa sürede yüzlerce uçak edinmesini sağlayacak bir kampanya başlattı. "Hava Gücünü Kuvvetlendirme" kampanyasına katılan Anadolu halkı, 1925-1935 yılları arasında 50 milyon TL bağışta bulundu. Cumhuriyetin ilk yıllarında halkın yaptığı bu fedakarlığı yaşatmak için her bir uçağa alınmasına katkıda bulunan il ve ilçelerin isimleri başlangıçta eski yazıyla, Harf Devrimi’den sonra da yeni harflerle Cumhuriyet ve Zafer bayramlarında "İsim Konma Töreni" adıyla düzenlenen törenlerle verildi.

Kampanya yurdun dört bir yanında büyük ilgi görürken, bu heyecana ortak olan İstanbul ve İzmir'deki Musevi ve Ermeni vatandaşlar da kurdukları dernekler aracılığıyla Hava Kuvvetleri'ne uçaklar hediye etti.

Kampanya kapsamında Türk Hava Kuvvetleri'ne teslim edilen ilk uçak, Adana Ceyhanlıların yardımlarıyla İtalya'dan alınan A 300-4 tipi uçak oldu. İnönü ve Sakarya savaşı sırasında keşif ve destek uçuşları gerçekleştiren Vecihi Hürkuş'un test ettiği "Ceyhan" uçağıdır. Bunun hemen ardından Ankaralıların 7 ay gibi bir sürede topladıkları yardımlarla alınan ikinci uçak ise "Ankara" oldu. İsim verme töreni 29 Ekim 1926'daki Cumhuriyet Bayramı'na denk getirilirken, törene, Başkent'in yakın köyleri dahil bütün halk katıldı. Cumhuriyet Bayramı tören alanından geçiş yapan "Ankara" uçağı, şehrin üzerinden "Ankara tayyaresinden muhterem Ankaralılara tebrikler" yazılı kartlar attı.

Kampanyaya ilerleyen yıllarda İzmir 9, Manisa 6, Adana, Ödemiş, Trabzon, Edremit, İstanbul, Samsun 4'er, Bartın, Konya, Ereğli, Akhisar, Zonguldak, Fatsa, İnegöl, Giresun, Sürmene, Uşak, Bursa 3'er,Ankara, Muğla, Burdur, Çine, Milas, Sındırgı, Kemalpaşa, Eskişehir, Orhaneli, Bakırköy, Pınarbaşı, Çarşamba, Balıkesir, Menemen, Torbalı, Görele, Beşiktaş, Ayancık, Edirne, Keşan, Afyon, Geyve, Düzce ve Bafra 2'şer, Tokat, Erbaa, Niksar ve Zile uçakla katıldı.

Kampanyaya Tokat, Erbaa, Niksar ve Zile uçakla katıldı. 1927 yılında Erbaa Belediye Başkanı Sururi SAY öncülüğünde önemli bir bölümü zengin tütün tüccarlarının desteği ile toplanan yardımlarla alınan 1012 numaralı uçağı Türk Hava Kurumuna hediye edildi, uçağa "Erbaa Tayyaresi" ismi verildi. Uçak, 1929 yılında Erbaa harmanlar mevkisine indirilerek sergilendi. Bugün Erbaa Kent Müzesi duvarında fotoğrafı sergilenen uçak, Erbaa'nın gurur kaynakları arasında yerini almıştır.

Kampanya destek olan Niksarlılar topladıkları paralar ile 30 Ağustos 1931 tarihinde aldıkları uçağı Türk Hava Kurumuna bağışladılar, uçağa "Niksar Tayyaresi" adı verildi. Tokatlılar da bu seferberliği destek olmuş, toplanan yardımlarla alınan uçak, "Tokat Tayyaresi" adıyla Ankara açıldıktan sonra Kazova Üçtepeler mevkine iniş yapmıştır. 1935 yılında Zileliler kendi aralarında topladıkları para ile Çekoslovakya'dan T16 tipi savaş uçağı alarak, Türk Hava Kurumuna bağışlanan uçağa "Zile Tayyaresi" adı verildi.

Türk Hava Kurumu çok kısa bir sürede büyük mesafeler kat etti. Tayyare Makinist Mektebi, Kayseri Uçak Fabrikası peş peşe faaliyetlerine başladı. Alman Junkers lisansıyla A-19 ve A-20 uçakları üretilerek bakım ve onarımları yapıldı, halkın büyük desteğiyle 10 yıl içinde 351 uçak satın alındı veya imal edildi.

 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
    Tayyareci.com      Osman Yalçın,Türk Havacılık Tarihinde Bağış Uçakları Yenidenergenekon.com Airporthaber.com

Niksar'da Eski Bayramlar

Hiç yorum yok
Tokattan.net | Niksar'da Eski Bayramlar
T
okat'ın tarihi başkenti Niksar'ın gurbetteki en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri olan ve İstanbul'da yaşayan Tokat Niksarlıları bir araya getiren  istanbul Niksarlılar Derneği'nin kurucu ve Onursal Başkanı, İş İnsanı Yüksel ALTUNER, Niksar'ın köklü gazetelerinden Yeşil Niksar gazetesi için 1940'ların Niksar'da yaşadığı bayram heyecanını kaleme aldı.

26 Ocak 2020 tarihinde aramızdan ayrılan Yüksel ALTUNER, 2 Ekim 2007 tarihli yazısında şu ifadelere yer verdi;
Biz çocuklar için bayram hazırlıkları ve heyecanı birkaç gün önceden başlardı.

Yeni bir elbise veya pantolon dikilmesi, yeni bir ayakkabı yaptırılması, bu hazırlıkların en önemli iki unsuru idi.

Genellikle dükkanımızdan kesilip terziye verilen kumaş, bu heyecanlı bekleyişin başlangıcı olurdu. Birkaç kez gittiğim provadan başka, zaman zaman terziye uğrar; - “Emmi benim elbisem dikildi mi ? “ sorusu ile terziyi bıktırırdım. Terziler bayrama birkaç gün kala yoğun bir çalışma içinde olurlardı.

Geceleyin evimizin penceresinden, ırmağın öbür geçesindeki çarşıyı gözetlerdim. Geç vakitlere kadar, terzi dükkanının küçük arka penceresindeki solgun elektrik ışığını seyrederken, yeni elbisemi düşlerdim. Yeni ayakkabımız genellikle çapula olurdu. Çapula, altı “gön” denilen kalın bir köseleden, üstü keçi derisi sahtiyandan oluşan bir ayakkabı idi. Arkası, tutulup çekilsin, kolay giyilsin diye uzunca olurdu. Hemen daima, bayramın son günü, amcamın diktiği bu çapulayı alır almaz eve gelir, iki çapulayı birbirine bağlayan ipi kestikten sonra her bir elimi bir çapulanın içine sokar, kaygan tabanını göğsüme ve yanaklarıma sürerdim. Nasıl olup da, çapulanın tabanının bu denli kaygan olduğuna şaşar kalırdım. Demirden bir örsle saatlerce bastıra bastıra sürülüp kayganlaştırıldığını sonradan öğrendim. O günlerin anısı için, yıllar sonra bir çapula yaptırıp evimde saklamak istemişimdir. Ne yazık ki Arasta çarşısının çapula dükkanları artık tarihe karışmıştı. Mesleği bırakmış eski çapulacılara ne kadar başvurdumsa o günlerin çocukluk anılarını bana verecek bir çapula diktirememişimdir. Bayramın son günü aldığım çapulamı, bayram gecesi yatarken yatağıma alırdım. Çapulanın kekremsi sahtiyan kokusunu hala genzimde duyarım.

Ertesi sabah, bayram namazına gideceğimiz için annem beni iş evimizdeki leğenin içersinde yıkardı. Boy abdesti aldırırdı. Leğenden çıkarken başımdan aşağıya üç tas daha su dökünür, en son annemin söylediği, “Elemtere fiş, kem gözlere şiş !...” tekerlemesini üç kez yineler, leğenden çıkardım.

Bayram sabahı annem beni uyandırır, abdest aldırır, camiye gönderirdi. İlkin babamla, babam öldükten sonra dayımla camiye giderdik. *( Baba Abdulkadir Altuner, 1945 yılında 35 yaşında vefat ediyor, Yüksel Altuner ise babasını kaybettiğinde henüz 9 yaşında.) Biraz büyüdükten sonra kendim de gitmeye başladım.

Bizim camimiz Arasta camii idi. Kendim gitmeye başladıktan sonra genellikle geç kalırdım. Camiye gittiğimde caminin içersi dolmuş olurdu. Ya kapının önlerinde kalır ya da sokakta. 

Arasta çarşısında.

Arasta çarşısı büyük taşlarla döşeli idi. Yıllar geçtikten sonra taşların arasındaki dolgu kumları ve çamurları gitmiş, taşların yuvarlak ve sivri uçları ortaya çıkmıştı. Bunların üzerine serilen hasır, kilim üzerinde bayram namazını kılardık. Arasta çarşısında bulunan dükkan sahipleri dükkanlarının kepenklerini çıkarır koyarlardı taşların üzerine.

Namazdan sonra mutlaka mezarlığa giderdik. Bizim mezarlığımız Melik Gazi’de idi. Harmancıkta ve Şakşak tarafında da mezarlıklar vardı. Mezarlığa gidişimizin törensel bir görünümü olurdu. Kalabalık 3 - 4 kilometre uzaktaki bu tarihi mezarlığa kutsal görevi yerine getirmek için akar dururdu. Yolda Çilhane ve Ünyeliler camiinin insanları da katılırdı. Mezarlıktan evlere dönüşümüz de aynı şekilde olurdu. Bu kez guruplar gittikçe küçülürdü.

Eve gelince büyüklerin elini öper, onların dualarını ve bahşiş olarak verdikleri paraları alırdık. Paralar bugünün kağıt paraları değildi. On para, kırk para, beş kuruş, on kuruş. Henüz enflasyon gelmemişti. Paralar uzun süre böyle gitti.

Bayramlaşmadan sonra yenilen kahvaltı değildi. Asıllı usullu yemek yenirdi. Hele kurban bayramında bu yemekler dahada görkemli olurdu. Nohutlu ve etli pilav bu yemeklerin baş mönüsü idi. Bugün bu gelenek unutuldu yada büyük kentlerde biz terk ettik bu usulü. Ama ben eşime bayram sabahı için hala etli ve nohutlu pilav yaptırırım. Çocukluğumun bayram sabahını bugün bile yaşarım.

Kurban bayramlarında sabah yaşayışımız biraz daha farklı olurdu. Mezarlıktan eve gelince kurban kesilirdi. Kurban; koyun, keçi ya da inek olurdu. Bizde genellikle koyun kesilirdi. Tanıdık bir kasap erkenden evimize gelir, birkaç gündür ahırda veya bahçede bekletilen kurbanlık koyunlar, avluya getirilir, gözleri bir bezle bağlandıktan sonra, daha önce açılan küçük bir çukurun yanında yere yatırılırdı. Dayım yatan koyunun yanında yere çömelir, bir yandan koyunun yününü eliyle sıvazlayarak okşar, bir yandan da tekbir getirirdi. Tekbirden sonra, işini bilen kasap “bismillah” deyip, bıçağını ustalıkla koyunun boynuna sürer ve kanını küçük çukura akıtırdı. Daha sonra derisi yüzülür, parçalara ayrılırdı. Biz çocuklar, evden getirilen leğen, sahan, kazan, ne varsa parçalanan etleri bunlara doldurur, içeriye taşırdık. Bundan sonraki kısım içerde, “işevinde” halledilirdi. Konu komşuya, akrabalara götürülecek etler ayrıldıktan sonra, geriye kalan etler kıymalık ve kavurmalık şeklinde hazırlanırdı. Kocaman bakır leğende toplanan, bıçakla ince kıyılmış etler, ocaktaki ateşin üzerine konulur, kıyma ve kavurma yapılırdı. Kurban kesilen sabahlarda evin içini kaplayan taze pişmiş et kokusu hala belleğimdedir. Ocakta kaynayan kıyma leğeninin içine konulan et suyu ile ıslanmış ekmeklerle birlikte yenilen etler bizim için ayrı bir şölen olurdu. Konu komşuya ve akrabalara ayrılan etleri, daha sonra, biz çocuklar, aynı gün geciktirmeden dağıtırdık. Buz dolabı yoktu ki birkaç gün bekletilsin.

Kurban kanı ve artıkları temizlenip, taşlar su ile yıkanırken içime hep bir hüzün çökerdi. Bu, evdeki bir yakını kaybetmenin hüznüne benzeyen bir boşluktu. Birkaç gündür sesine, varlığına alıştığımız kurban koyunlarının birden bire yok olmasına hüzünle karışık, şaşar kalırdım. Bu yokluğu ve sessizliği doğal karşılardık ama nedense biraz önceye kadar varlığı ile evimizin bir parçası olan koyunların yok olması ile daha önce yaşadıkları yerde bıraktıkları  sessizliğe bir türlü alışamazdım.

Bayram yemeğinden sonra biz çocukların ilk ödevi, diğer mahallelerde yaşayan akrabaları ziyarete gitmek olurdu. İlkin, Kale içindeki evlerinde büyük amcamla  birlikte oturan  “Neneme” giderdik. Daha sonra Dereçay Mahallesindeki amcamlara, ordan dönüşte de Karşıbağ’daki Ali emmimlere (Karslıoğlu) sonrada Ömer emmimlere giderdik. Kasabamızın ulu kişisi, aynı zamanda komşumuz Müftü Sait hoca ve hanımı Edaviye hanım eve uğramadan ziyaret edip elini öptüğümüz büyüklerimizdi. Evimizin hemen karşısındaki Şöhretoğullarına da uğradıktan sonra ceplerimiz şeker, kırık leblebi ve biraz da bozuk para ile dolu olarak eve dönerdik.

Bayram günü ödevim, babam öldükten sonra aynı evde oturduğumuz dayım Mustafa Özdemir’i ziyarete gelen konukları karşılamak, onlara şeker, kolanya vermek, giderken de ayakkabılarını rahat giyecekleri şekilde çevirmekti. Aşağıda, merdivenin önündeki “hayatı” silme kaplayan ayakkabıların kime ait olduğunu şaşılacak şekilde bilir, ziyaretçi konuğumuz giderken hemen bulur önüne koyardım. Çoğu zaman onlar salonda otururken ben aşağı iner, bütün ayakkabıları düzenli bir şekilde sıraya koyardım.

Dayım da; sabahleyin mahallenin büyüğü Sait hoca’yı, kayınvalidesi olan “nenemi”, ailenin yaşayan en büyüğü amcası oğlu Ali emmimi ziyaret eder, hemen eve dönerdi. Ondan sonra bayram boyu pek dışarıya çıkılmazdı. Hele, dayım hacı olduktan, sonrada milletvekilliği yaptıktan sonra , bayramlarda evimiz daha da dolup taşarmaya başlamıştı…

Bayram günlerimiz böyle geçerdi. Benim kuşağımın çocuklarındaki bayram anıları  üç aşağı beş yukarı böyledir…
 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
    Tokattan.net      Facebook/istanbulniksarlilardernegi

Video | Niksar

Hiç yorum yok

Tokat'ımızın tarihi başkenti Niksar'ı, TRT'de yayınlanan "Yoldan Çık" belgeseli görüntülerini Mazlum KİPER'in seslendirmesiyle bir kez daha tanıyalım...

İyi Seyirler...


Teşekkürler;
Görüntüler; TRT | Yoldan Çık
Seslendirme; Mazlum KİPER

Kendi Küçük Yüreği Büyük

Hiç yorum yok
Tokattan.net | Kendi Küçük Yüreği Büyük
T
okat'ın tarihi başkenti Niksar'da, kendisi küçük ama yüreği büyük olan Ela KOÇAK, Niksar Belediyesi'ne mektup yazarak, mahallesindeki sokak hayvanlarının aç kalmaması için beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasını talep etti. Gelen mektubu sosyal medya hesabından paylaşan Niksar Belediye Başkanı Özdilek ÖZCANEla'ya teşekkür etti ve Ekip arkadaşlarıma gerekli talimatları vererek, kızımızla birlikte hayvan dostlarımızın beslemesini gerçekleştirdik.dedi.

  Tokat'ın tarihi başkenti Niksar'da, kendisi küçük ama yüreği büyük olan Ela KOÇAK, 30 Ocak 2021 tarihinde Niksar Belediyesi'ne mektup yazarak, mahallesindeki sokak hayvanlarının aç kalmaması için beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasını talep etti. Gelen mektubu sosyal medya hesabından paylaşan Niksar Belediye Başkanı Özdilek ÖZCANEla'ya teşekkür etti ve talebin hemen gerçekleştirilmesi için ekipleri görevlendirdi.

Niksar merkeze bağlı Haydarbey Mahallesinde yaşayan Ela KOÇAKNiksar Belediyesi'ne yazdığı mektupta şu ifadelere yer verdi;
Tokat Niksar Haydarbey köyünde oturmaktayım. Köyümüzdeki sokak hayvanlarını görünce hayvanların aç olduğunu gördüm. O yüzden hayvanların beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasını istiyorum. Gereğinin yapılmasını rica ederim.
Ela KOÇAK'ın mektubuna kayıtsız kalmayan Niksar Belediye Başkanı Özdilek ÖZCAN, talimatıyla Haydarbey mahallesine giden Niksar Belediyesi ekipleri, Ela ile birlikte mahalledeki sokak hayvanlarının beslenme ihtiyaçlarını giderdi.

Gelen mektubu sosyal medya hesabından paylaşarak teşekkür eden Niksar Belediye Başkanı Özdilek ÖZCAN,  sosyal medya hesabında şu ifadeleri paylaştı;
Bugün Haydarbey Mahallemizde oturan kendisi küçük ama yüreği büyük olan Ela Koçak evladımızdan bir mektup aldım. Ekip arkadaşlarıma gerekli talimatları vererek, kızımızla birlikte hayvan dostlarımızın beslemesini gerçekleştirdik. Hayvan dostlarımızın her zaman yanındayız. Evladımıza bu güzel gönüllülüğünden ötürü teşekkür ediyor, gözlerinden öpüyorum. Rabbim ömrünü yüreği gibi güzel eylesin.

 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
 Facebook/ozdilekozcan60
  Facebook/ozdilekozcan60

ZİÇEV ve Niksar'ın Acı Kaybı…

Hiç yorum yok
Tokattan.net | ZİÇEV ve Niksar'ın Acı Kaybı…
A
masya doğumlu olmasına karşın aslen Niksar'lıdır. Eğitimci-Yazar Hami KARSLI'nın "1928-1946 arası öğrenci, 1946-1950 arası mühendis, 1960-1973 arası iktisatçı, 1973-1980 arası politikacı... 1980 sonrasında ise hem öğrenci, hem mühendis, hem iktisatçı, hem de politikacı olarak düşünüyor, okuyor, yazıyor, konuşuyor…" ifadeleriyle okuruna tanıttığı, Down Sendromlu doğan oğlunun etkisiyle o dönem ki toplumun ve devletin özel gereksinimli çocuklara ve bireylere bakış açısını kabul etmeyerek eşi Makbule ÖLÇEN ile birlikte ZİÇEV’i kuran iktisatçı, politikacı, araştırmacı yazar Dr. Ali Nejat ÖLÇEN hayatını kaybetti. 

  Eğitimci-Yazar Hami KARSLI'nın "Ali Nejat Ölçen gibi, yurt ve dünya sorunları üzerine durmadan okuyup, yazan, konuşan, üreten ve yaşam sahnesinde dimdik duran, birisine rastlamak adeta imkânsız gibi…Bu yüzden Sayın Ölçen 88 yaşında bir genç insan!…1928-1946 arası öğrenci, 1946-1950 arası mühendis, 1960-1973 arası iktisatçı, 1973-1980 arası politikacı... 1980 sonrasında ise hem öğrenci, hem mühendis, hem iktisatçı, hem de politikacı olarak düşünüyor, okuyor, yazıyor, konuşuyor…" ifadeleriyle okuruna tanıtmıştı O'nu. Down Sendromlu doğan oğlunun etkisiyle o dönem ki toplumun ve devletin özel gereksinimli çocuklara ve bireylere bakış açısını kabul etmeyerek eşi Makbule ÖLÇEN ile birlikte ZİÇEV’i kuran iktisatçı, politikacı, araştırmacı yazar Dr. Ali Nejat ÖLÇEN'in, sağlık sorunu neticesinde kaldırıldığı hastanede 16 Kasım 2020 Salı günü hayatını kaybetti. 

Dr. Ali Nejat ÖLÇEN'in vefatı sonrası Tokat Milletvekili Kadim DURMAZ, mezun olduğu Kabataş Erkek Lisesi Derneği, Tokat'taki siyasi parti temsilcileri ve gurbetteki Niksar'lı Sivil Toplum Kuruluşları sosyal medya hesapları üzerinden baş sağlığı mesajı paylaştı. Dr. ÖLÇEN'in vefatı nedeniyle Tokat Milletvekili Kadim DURMAZ, sosyal medya hesapları üzerinden şu ifadelere yer verdi; 
14 Ekim 1973 seçimlerinde, CHP İstanbul Milletvekili seçilen ve 1976-1978 yılları arasında CHP Grup Başkanvekilliği yapan, 1994 yılından bugüne kadar 2 ayda bir yayımladığı Türkiye Sorunları kitabını “Kitap dizimiz bir halk hizmetidir. Edinmek için bedel ödemek gerekmez. Yazıyla ya da telefonla açık adresinizi bildirmeniz yeterlidir. Bu halk bu ülke hepimizin” düşüncesiyle isteyen herkese ulaştıran ülkemiz için önemli bir değerdi. Bugün sabah aldığımız acı bir haberle Niksar’lı hemşehrimiz, değerli büyüğümüz Ali Nejat Ölçen’in vefat ettiğini büyük bir üzüntüyle öğrendik. Makbule Hanım’a kavuştu. Mekanı cennet, devri daim, toprağı bol olsun. 17.11.2020 Salı Günü Ankara Karşıyaka Mezarlığında Öğlede Hakka uğurlanacaktır. Eserleriyle her zaman yaşayacak.
1940 yılında mezun olduğu İstanbul Kabataş Erkek Lisesi Mezunlar Derneği  sosyal medya hesapları üzerinden Dr. ÖLÇEN için şu ifadelere yer verdi; 
Okulumuz 1940 yılı mezunu, ZİÇEV (Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı) kurucularından, geçmiş dönem TBMM İstanbul milletvekillerinden 909-Ali Nejat Ölçen’in vefatını üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumun cenazesi 17 Kasım 2020 Salı günü (yarın), Ankara Karşıyaka Mezarlığında öğle namazına müteakiben defnedilecektir. Merhuma Allah’tan rahmet; ailesine ve sevdiklerine başsağlığı dileriz.
İstanbul merkezli Niksarlılar Eğitim Geliştirme ve Dayanışma Derneği ise web sitesinde Dr. ÖLÇEN için şu ifadelere yer verdi; "
'BUGÜN TÜRKİYE YAĞMUR YAĞMADAN ISLANDI' DİYEREK 10 Kasım’da HEPİMİZİ DUYGULANDIRAN NİKSARIMIZIN DEĞERLERİNDEN ALİ NEJAT ÖLÇEN’i BUGÜN KAYBETTİK. Niksarlı Siyaset insanı ( 1973-1970) CHP İstanbul Milletvekili ve Grup Başkanvekili, Mühendis, İktisatçı, Yazar, Türkiye Zihinsel Engelliler Vakfı Kurucusu Merhum Makbule Ölçen’in eşi ALİ NEJAT ÖLÇEN’i bugün Ankara’da kaybettik. Merhum Ölçen’e Yüce Allah’tan rahmet, tüm hemşerilerimize ve ülkemize baş sağlığı ve sabırlar diliyoruz.
Dr. ÖLÇEN'nın cenazesi, 17 Kasım 2020 Salı günü öğle namazında Karşıyaka Camisinde kılınacak cenaze namazınını ardından Ankara Karşıyaka Mezarlığında 5 yıl önce vefat eden eşi Makbule ÖLÇEN'in yanına defnedilecek.

Dr. Ali Nejat ÖLÇEN Kimdir?
  Aslen Niksar'lı olan Dr. Ali Nejat ÖLÇEN4 Haziran 1922 tarihinde Amasya'da dünyaya geldi. 1940 İstanbul Kabataş Erkek Lisesi'nden mezun olan  Dr. ÖLÇENİstanbul Teknik Üniversitesi, Su Kolu bölümünü bitirerek Yüksek Su Mühendisi olmuştur

1960 yılında, askerlik görevini yaptığı sırada kurulmakta olan DPT’ye uzman olarak atandı. Bu örgütte onbir yıl çalıştı. DPT’nin Tetkik ve Tahlil Şubesi’ni kurdu, müsteşar müşavirliği görevinde bulundu ve Araştırma Dairesi Başkanlığı yaptı.

1962 yılında Birleşmiş Milletler bursuyla Almanya’da Kiel Üniversitesi’ne ekonomi eğitimi için gönderildi. Burada yaptığı Minimum Maliyet Prensibi üzerindeki araştırması, uyandırdığı yankı üzerine 1965 yılında Weltwirtschaftliches Archiv’de yayınlandı. 1969 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde matematiksel ekonomi dersinin öğretim görevlisi oldu.

14 Ekim 1973 seçimlerinde, CHP merkez kontenjanından İstanbul Milletvekili seçildi. 1976-1978 yılları arasında CHP Grup Başkanvekilliği yaptı. 1999’da A.D.D Genel Merkezi başarı ödülünü aldı.

Ortam, Devrim, Özgür İnsan Dergileri ve Yeni Ortam gazetelerinde yazıları yayımlandı."1976 – Demokratik Sosyalizme Giriş, 1991 - İslamda Karanlığın Başlangıcı ve Türk İslam Sentezi, 1992 - Karl Marx ve İngiliz Emperyalizmi, 1994 – Türkiye Sorunları (Haziran Yayını), 1995 - Ecevit Çemberinde Politika - Politika Çemberinde Ecevit, 1996 - Devlet Yokuşu, 1997 - Kemalizmin Ekonomisi, Kendini Yok Eden Osmanlı 1535 – 1914, Halk Sektörü, Yapı Acısı – Bir Mühendisin Romanı, Osmanlı Meclisi Mebusanında Kuvvetler Ayrımı ve Siyasal İşkenceler." adında basılı eserleri olan Dr. Ali Nejat ÖLÇEN'in tüm bu eserlerin içinde belki de en dikkat çekeni Türkiye Sorunları adlı kitap dizisidir. Dr. ÖLÇEN, 1994 yılında ilk sayısını çıkarttığı ve iki ayda bir yeni sayısını bastığı bu kitapları okuyucularına ücretsiz bir şekilde göndermekteydi.

1927 doğumlu olan hemşerisi Makbule Zarakol ile 1946 yılında evlendi. Dr. Ali Nejat ÖLÇEN8 Mart 1982 tarihinde Down Sendromlu doğan oğlunun etkisiyle o dönem ki toplumun ve devletin özel gereksinimli çocuklara ve bireylere bakış açısını kabul etmeyerek eşi Makbule ÖLÇEN ile omuz omuza Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı (ZİÇEV)’i kurdu. 

Dr. Ali Nejat ÖLÇEN,16 Kasım 2020 Salı günü Ankara'da hayatını kaybetti.  


 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
 Zicev.org.tr
  Hamikarsli.com
 Zicev.org.tr
 Niksarder.com
 Facebook.com/KadimDURMAZ

Niksar'lı Hayırsever Akademisyen Koronaya Yenik Düştü

Hiç yorum yok
A nkara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin duayen akademisyenlerinden, eğitime yaptığı katkılarla tanınan, hayırsever Göz Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Mustafa Erol TURAÇLI, Covid-19 hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti. 1939 Niksar doğumlu Prof. Dr. TURAÇLI'nın vefatı sonrası Tokat Milletvekili Av. Yusuf BEYAZITNiksar Belediye Başkanı Özdilek ÖZCAN, Tokat'taki siyasi parti temsilcileri ve gurbetteki Niksar'lı Sivil Toplum Kuruluşları sosyal medya üzerinden baş sağlığı mesajı paylaştı.

  Çin Halk Cumhuriyeti Vuhan Eyaleti’nde başlayarak Dünyayı saran, solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) ile dünyada birçok can alan yeni nesil korona virüs Covid-19 nedeniyle Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin duayen akademisyenlerinden, Niksar'da eğitime yaptığı katkılarla tanınan, hayırsever Göz Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Mustafa Erol TURAÇLI, 06 Kasım 2020 Salı günü hayatını kaybetti. 

1939 Niksar doğumlu Prof. Dr. Mustafa Erol TURAÇLI'nın vefatı sonrası Tokat Milletvekili Av. Yusuf BEYAZIT, Niksar Belediye Başkanı Özdilek ÖZCAN, Tokat'taki siyasi parti temsilcileri ve gurbetteki Niksar'lı Sivil Toplum Kuruluşları sosyal medya hesapları üzerinden baş sağlığı mesajı paylaştı.

Prof. Dr. TURAÇLI'nın vefatı nedeniyle Tokat Milletvekili Av. Yusuf BEYAZIT, sosyal medya hesapları üzerinden şu ifadelere yer verdi;
"Niksar’lı Hemşehrimiz Emekli Prof. Dr. Erol Turaçlı hocamız COVID-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Allah'tan rahmet, ailesi ve tüm hemşehrilerimize sabırlar ve baş sağlığı diliyorum."

Niksar Belediye Başkanı Özdilek ÖZCAN sosyal medya hesapları üzerinden Prof. Dr. TURAÇLI için şu ifadelere yer verdi;
"İlçemizin yetiştirdiği güzel şahsiyetlerden, Niksar’ımıza eğitim yuvası kazandırarak sayısız katkılarda bulunan Göz Hastalıkları uzmanı, hayırsever hemşehrimiz Prof. Dr. M. Erol Turaçlı'yı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyorum. Merhuma Allah'tan rahmet, ailesi ve tüm hemşehrilerimize sabırlar ve baş sağlığı diliyorum."

İstanbul merkezli Niksarlılar Eğitim Geliştirme ve Dayanışma Derneği ise web sitesinde Prof. Dr. TURAÇLI için şu ifadelere yer verdi;
"ADI MEMLEKETİ NİKSARIMIZA YAPTIRDIĞI OKUL İLE SONSUZA KADAR YAŞAYACAK, BİR GÜZEL İNSANIMIZI SONSUZLUĞA UĞURLUYORUZ. Niksarımızdan yetişen, adı ilçemize yaptırdığı eğitim kurumu ile sonsuza kadar yaşayacak, Ankara Üni. Tıp Fakültesi’nden emekli, Ünlü Göz Hastalıkları uzmanı, hayırsever hemşehrimiz Prof. Dr. M.Erol Turaçlı’yı (1939-Niksar) Covid19 virüsü nedeniyle kaybettik.Üzüntümüz sonsuzdur. Merhuma Yüce Allah’tan rahmet, ailesi ve tüm hemşehrilerimize sabırlar ve baş sağlığı diliyoruz. Ruhu şad olsun."

Prof. Dr. TURAÇLI'nın cenazesi, 7 Ekim 2020 Çarşamba günü öğle namazında Kocatepe Camii kılınıcak cenaze namazınını ardından Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verilecek.

Prof. Dr. Mustafa Erol TURAÇLI Kimdir
  15 Haziran 1939 tarihinde Niksar'da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini Ankara'da tamamladı.1964 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olan Mustafa Erol TURAÇLI Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Kliniği'nde asistanlık görevine başladı. Kliniğin Glokom Bölümünü kurdu. Glokomda Tonografi konulu tezi ile 1967 Ekim ayında uzmanlık imtihanına girdi, aynı klinikte baş asistan oldu.

İngiltere Hükümetinin bir bursu ile yıllarında İngiltere de Glasgow Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Kliniğinde, sonra da Hollanda Hükümeti'nin bursu ile 4 ay süreyle Hollanda da Amsterdam Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Kliniğinde Araştırmacı olarak çalıştı. Dönüşte Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesindeki görevine devam etti. Glokomda Statik Perimetri adlı doçentlik tezini ile Üniversite Doçenti olarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Kliniğine Doçent olarak atandı. 1979 yılında Profesörlük sınavının bütün aşamalarını başarı ile tamamlayıp aynı yıl Ankara Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim dalında Profesör olarak atandı. 

Askerlik görevini,132.dönem kısa süreli Sıhhiye Yedek Subay olarak de Ankara K.K.K. Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümeni Komutanlığında ve Ankara Etimesgut Hava Hastanesinde Göz Mütehassısı olarak yaptı. 

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Glokom Birimi Sorumlusuyken 15 Haziran 2006 da emekli olup 1 Temmuz 2006 da Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyeliğine ve Başkanlığına atandı. 

Amerika, İngiltere ve diğer ülkelerdeki Dünya Göz Derneklerinin ve Glokom Cemiyetlerinin üyesi olan Mustafa Erol TURAÇLI, Türk Oftalmoloji Derneği Ankara Şubesinin 5 dönem Başkanlığını ve 3 dönemde Türk Oftalmoloji Derneği Genel Başkanlığını yaptı. Uzun yıllar Türk Oftalmoloji Derneği Glokom Birimi Başkanlığını sürdürdü. Sağlık Bakanlığı Göz Hastalıkları Danışma Kurulu Üyeliği, Türkiye Göz Bankası Derneği Başkanlığı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığı ile Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevlerinde bulundu. ^

29'u uluslararası, 200'ü ulusal olmak üzere toplam 229 yurt içi ve yurt dışı yayını olan Mustafa Erol TURAÇLI, birçok göz kitap ve dergileri Editörü ve Danışma Kurulu üyeliğinde bulundu. Prof. Dr. TURAÇLI birçok siyasi simanın da özel göz doktoru ve konsültanı olarak görev yaptı. 

Evli ve iki çocuğu olan Prof. Dr. TURAÇLI06 Kasım 2020 Salı günü Ankara'da hayatını kaybetti.  


 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
 Facebook/Tokattan.net
 Facebook/YusufBeyazıt
 Facebook/OzdilekOzcan
 Niksarder.com
Okumadan Geçme
© Tüm hakları saklıdır
2016-2022 Tokattan.net