Responsive Ad Slot

Zile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Zile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Gönüllerden Göklere Bağış Uçaklar

Hiç yorum yok
Tokattan.net | Gönüllerden Göklere Bağış Uçaklar
Ü
lkemizde, Osmanlı döneminde dünya havacılık tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen 1911 yılının hemen ertesinde Türk Askeri Havacılık Teşkilatı ile başlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “İstikbal Göklerdedir” ifadesiyle Türk Tayyare Cemiyeti ile devam eden havacılığın bu coğrafyada kökleşmesinde, ekonomik imkansızlıklar içindeki halkın, ordusuna gönülden yaptığı yardımlarla 10 yılda alınan 351 uçak ile Tokat, Erbaa, Niksar ve Zile'nin içinde yer aldığı bir çok ilin ve ilçenin ismini göklere taşındı.

Havacılığın temelini oluşturan insanoğlunun uçma arzusu yüzyıllar boyunca devam çalışmaların temelini oluşturur. İnsanlık 18’inci asırda balonlarla başladığı uçmaya, 19’uncu asırda planörlerle, 20’nci yüzyılın ilk yıllarından itibaren uçaklarla gerçekleştirmiştir. Dünya tarihinde havacılıkta baş döndürücü gelişmelerin başlangıcı olarak 17 Aralık 1903 tarihinde Wright Kardeşler’in yaptıkları hava aracının motor gücü ile yerden kesilmesi ve kısa süre havada kalması uçakla yaptığı ilk uçuş kabul edilmektedir.

Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına rast gelen bu gelişmelere Osmanlı idarecileri duyarsız kalmamış, Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, 1910 yılı başında Kur. Bnb. Ali Fethi Okyar’ı Paris’e, Kur.Bnb. Enver Bey’i de Berlin/Almanya’ya ataşemiliter olarak göndermiş ve havacılık hakkında bilgi toplamalarını istemiştir. 1910 yılından itibaren Osmanlı Ordusu havacılık ile ciddi olarak ilgilenmeye başlamış, 14 Şubat 1911 tarihinde Genelkurmay emri ile Teğmen Yusuf Kenan ve Yüzbaşı Fesa Bey’in Fransa’da Bleriot Okulunda pilotaj eğitimine göndermiştir.

Uçağın ilk defa askeri maksatla kullanıldığı Trablusgarp Harbinde, Trablus’a saldıran İtalyanların 1 Kasım 1912’de havadan uçakla bomba atmaları Osmanlı askeri idarecilerinin dikkatlerini uçakların üstüne çekmiş ve onları havacılıktan askeri bir güç olarak yararlanmanın yollarını aramaya sevk etmiştir.  Dünya havacılık tarihi, 1911 yılında Tayyare Komisyonu adı altında idari olarak çalışmalar yapmış, Hava Okulu kurulması için o dönemde Barutcubaşızadelere ait Yeşilköy'deki arazi tespit edilmiş, 1912 yılında ise envantere alınan REP, Deperdussion, Bleriot ve Bristol tipi uçak gücü ile fiili olarak Türk havacılığı ile tanışmaya başlamıştır.

Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, 12 Mart 1912 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında “Askeri Havacılık” hakkında bir kanun projesini hükümete kabul ettirmiş, ancak Osmanlı bütçesinde uçak satın almak için yeterince kaynak bulunamayınca Donanmay-ı Osmani Muavenet-i Milliye Cemiyetine müracaat edilerek bağış yoluyla para talebinde etmiştir. Sultan Reşat bir tayyarelik bağışta bulunmuş, Mahmut Şevket Paşa uçak alımı için 30 altın bağışlamış, ayrıca altı aylık maaşının dörtte birini de bu işe tahsis etmiştir. Padişahın ve Harbiye Nazırının ilk bağışları yapmaları halk arasında büyük bir sevinç yaratmış ve teşvik unsuru olmuştur. Kampanyaya İstanbul’dan ve diğer bölgelerden başta her rütbedeki asker ve sivil devlet memurları olmak üzere esnaf, sanatkar ve diğer mesleklerden vatandaşlar katılmıştır.

Kısa süre büyük gelişmeler gösteren Türk askeri havacılığı, itilaf devletlerinin 1. Dünya Savaşı’nın galibi olarak uçaklara el koyması ise akamete uğrasa da bir avuç havacının İstanbul'dan Konya'ya kaçırdığı uçaklarla hava gücünün devamlılığı sağlanarak, Kurtuluş Savaşı sırasında, ülkenin doğusu ve batısındaki cephelerde başarılı hava görevleri icra edilmiştir.

Kurtuluş savaşının yoksul bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti tüm imkansızlara rağmen 1925 yılında kurulan ve Atatürk’ün "İstikbal Göklerdedir" ifadesiyle vücut bulan Türk Hava Kurumu (Türk Tayyare Cemiyeti) ile hava kuvvetlerinin kısa sürede yüzlerce uçak edinmesini sağlayacak bir kampanya başlattı. "Hava Gücünü Kuvvetlendirme" kampanyasına katılan Anadolu halkı, 1925-1935 yılları arasında 50 milyon TL bağışta bulundu. Cumhuriyetin ilk yıllarında halkın yaptığı bu fedakarlığı yaşatmak için her bir uçağa alınmasına katkıda bulunan il ve ilçelerin isimleri başlangıçta eski yazıyla, Harf Devrimi’den sonra da yeni harflerle Cumhuriyet ve Zafer bayramlarında "İsim Konma Töreni" adıyla düzenlenen törenlerle verildi.

Kampanya yurdun dört bir yanında büyük ilgi görürken, bu heyecana ortak olan İstanbul ve İzmir'deki Musevi ve Ermeni vatandaşlar da kurdukları dernekler aracılığıyla Hava Kuvvetleri'ne uçaklar hediye etti.

Kampanya kapsamında Türk Hava Kuvvetleri'ne teslim edilen ilk uçak, Adana Ceyhanlıların yardımlarıyla İtalya'dan alınan A 300-4 tipi uçak oldu. İnönü ve Sakarya savaşı sırasında keşif ve destek uçuşları gerçekleştiren Vecihi Hürkuş'un test ettiği "Ceyhan" uçağıdır. Bunun hemen ardından Ankaralıların 7 ay gibi bir sürede topladıkları yardımlarla alınan ikinci uçak ise "Ankara" oldu. İsim verme töreni 29 Ekim 1926'daki Cumhuriyet Bayramı'na denk getirilirken, törene, Başkent'in yakın köyleri dahil bütün halk katıldı. Cumhuriyet Bayramı tören alanından geçiş yapan "Ankara" uçağı, şehrin üzerinden "Ankara tayyaresinden muhterem Ankaralılara tebrikler" yazılı kartlar attı.

Kampanyaya ilerleyen yıllarda İzmir 9, Manisa 6, Adana, Ödemiş, Trabzon, Edremit, İstanbul, Samsun 4'er, Bartın, Konya, Ereğli, Akhisar, Zonguldak, Fatsa, İnegöl, Giresun, Sürmene, Uşak, Bursa 3'er,Ankara, Muğla, Burdur, Çine, Milas, Sındırgı, Kemalpaşa, Eskişehir, Orhaneli, Bakırköy, Pınarbaşı, Çarşamba, Balıkesir, Menemen, Torbalı, Görele, Beşiktaş, Ayancık, Edirne, Keşan, Afyon, Geyve, Düzce ve Bafra 2'şer, Tokat, Erbaa, Niksar ve Zile uçakla katıldı.

Kampanyaya Tokat, Erbaa, Niksar ve Zile uçakla katıldı. 1927 yılında Erbaa Belediye Başkanı Sururi SAY öncülüğünde önemli bir bölümü zengin tütün tüccarlarının desteği ile toplanan yardımlarla alınan 1012 numaralı uçağı Türk Hava Kurumuna hediye edildi, uçağa "Erbaa Tayyaresi" ismi verildi. Uçak, 1929 yılında Erbaa harmanlar mevkisine indirilerek sergilendi. Bugün Erbaa Kent Müzesi duvarında fotoğrafı sergilenen uçak, Erbaa'nın gurur kaynakları arasında yerini almıştır.

Kampanya destek olan Niksarlılar topladıkları paralar ile 30 Ağustos 1931 tarihinde aldıkları uçağı Türk Hava Kurumuna bağışladılar, uçağa "Niksar Tayyaresi" adı verildi. Tokatlılar da bu seferberliği destek olmuş, toplanan yardımlarla alınan uçak, "Tokat Tayyaresi" adıyla Ankara açıldıktan sonra Kazova Üçtepeler mevkine iniş yapmıştır. 1935 yılında Zileliler kendi aralarında topladıkları para ile Çekoslovakya'dan T16 tipi savaş uçağı alarak, Türk Hava Kurumuna bağışlanan uçağa "Zile Tayyaresi" adı verildi.

Türk Hava Kurumu çok kısa bir sürede büyük mesafeler kat etti. Tayyare Makinist Mektebi, Kayseri Uçak Fabrikası peş peşe faaliyetlerine başladı. Alman Junkers lisansıyla A-19 ve A-20 uçakları üretilerek bakım ve onarımları yapıldı, halkın büyük desteğiyle 10 yıl içinde 351 uçak satın alındı veya imal edildi.

 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
    Tayyareci.com      Osman Yalçın,Türk Havacılık Tarihinde Bağış Uçakları Yenidenergenekon.com Airporthaber.com

Zile Belediyesi Kurumsal Logosunu Yeniledi

Hiç yorum yok
Tokattan.net | Zile Belediyesi Kurumsal Logosunu Yeniledi
A
nadolu'nun en eski yerleşim merkezlerinden birisi olan ve bir çok uygarlığa ev sahipliği yapan Tokat'ın tarihi ve kültürel yelpazesiyle öne çıkan ilçesi Zile'de, Zile Belediyesi kurumsal logosunu yeniledi. Resmi Sosyal medya hesapları ve web sitesinde yayınlanan yeni logo'da Sezar’ın Zile’den Roma’ya gönderdiği dünyanın en kısa mektubu «Veni Vidi Vici»,Zile'de egemenliklerini sürdüren 12 medeniyet ve mavi su damlası ile Zile’nin bir su şehri olduğu vurgusu yer alıyor.

Anadolu'nun en eski yerleşim merkezlerinden birisi olan ve bir çok uygarlığa ev sahipliği yapan Tokat'ın tarihi ve kültürel yelpazesiyle öne çıkan ilçesi Zile'de, Zile Belediyesi kurumsal logosunda değikliğe gitti. Belediye'ye ait resmi Sosyal medya hesapları ve web sitesinde yayınlanan yeni logo'nun öyküsü, Zile Belediyesi Sosyal medya hesabında paylaştı. Değişen logoda Sezar’ın Zile’den Roma’ya gönderdiği dünyanın en kısa mektubu «Veni Vidi Vici», Zile'de egemenliklerini sürdüren 12 medeniyet ve mavi su damlası ile Zile’nin bir su şehri olduğu vurgusu yer alıyor.  

Zile Belediyesi, yeni logo'nun öyküsü "Yeni Zile Belediyesi İmleğinin (Logosunun) Öyküsü" başlığıyla Sosyal medya hesabında şu ifadelerle paylaştı;
Zile, tarihi 7 bin yıla dayanan, ayrıcalıklı özellikleri olan ”KİMLİKLİ BİR KENT” tir.  Zile Belediyesi’nin logosu tarihsel derinliğe sahip, Zile’nin tarihsel derinliğini kucaklayan bir ayırmaç olup, Zile’nin kimliğinin bir yansımasıdır. 
Zile Belediyesi Logosu 3 adet V harfinin birleşimden müteşekkil büyük bir V harfinden oluşmaktadır. Bu üç «V» harfi Roma İmparatoru Sezar’ın Zile’den Roma’ya gönderdiği dünyanın en kısa mektubu «Veni Vidi Vici» (geldim, gördüm, yendim) sözlerini temsil etmektedir.  Bu üç adet «V» harflerine bağlı 12 çizgi Zile de egemenliklerinin sürdüren 12 medeniyeti ( Asur, Hitit, Frig, Pers, Pontus, Roma, Bizans, Danişmendliler- Selçuklular, İlhanlılar, Ertanoğulları Kadı Burhanettin ve Osmanoğulları) temsil etmektedir. 
Logodaki mavi su damlası Zile’nin bir su şehri olduğunu, su ile kaim bir şehir olduğunu ve Zile’deki yüksek su kültürünü temsil etmektedir.  Logodaki mavi su damlası içinde yer alan yarım ay şekline benzer renkli yuvarlak Romalılardan kalan doğudaki son amfi Tiyatro'yu, kule ise Anadolu’da bilenen tek dolma kale olan Zile Kalesi’ni temsil etmektedir. 
Logo bu haliyle iç içe geçmiş iki üçgenden oluşmaktadır. Tepe noktası yukarıya bakan üçgen göğü, aşağıya bakan üçgen ise yerin sembolü konumundadır. Bunların iç içe geçmesi tasavvufta “Vuslat” olarak ifade edilen göğün ve yerin evliliğinin yani göksel bilgilerin yeryüzünde ortaya çıkmasını ifade eder ki, bu durum varlığın şuurlanmasıyla ortaya çıkacak bir sürece karşılık gelir. 
Tüm bu kimlik öğeleri bir daire içine alınmıştır. Çünkü bizim medeniyetimiz su ile kendini ifade eden bir medeniyettir. Selçuklu, Danişmendli ve Osmanlı mimarisinde sanat tıpkı su gibi kesintisiz bir akış içinde bu coğrafyada yaşam bulmuştur. İslamiyet'ten sonra Anadolu Türk sanatının en önemli özelliği su gibi, «sadelik» ve “ağırbaşlılık» tır. Süslemeler «sonsuzluk» ilkesine dayanır. Dairesel hatlarda «sonsuzluk» ilkesi gözetilir. Buradaki sonsuzluk ilkesinin kaynağı «ölçülebilir zaman» değildir. Allah’ın sonsuzluğudur.

 Hasan AÇIKEL | Tokattan.net
 Facebook/ZileBel
  Facebook/ZileBel

Türk Halkı Zile'li Yapımcının Filmi AYLA'yı Çok Sevdi

Hiç yorum yok
Yapımcılığını Tokat Zile doğumlu Mustafa USLU'nun yaptığı 1950 yılındaki Kore Savaşı sırasında adını Ayla koyduğu Koreli küçük bir kız çocuğuna sahip çıkan Kore Gazisi Astsubay Süleyman DİLBİRLİĞİ'nin hatıralarından senaryolaştırılan Türkiye’nin Oscar adayı "AYLA" filmi, gişede tüm rakiplerini geride bırakarak ilk 10 günde 1 milyon izleyici sayısını aştı ve iki hafta üst üste gişenin lideri oldu. Üstelik 2 Kasım Perşembe günü, Türkiye sinema tarihinde son 16 yılın en yüksek gişesini yaparak istatistiklere adını yazdırdı.

  Türkiye Ailesi öldürülmüş Kore’li minik bir kız çocuğunu ölümden kurtarıp 15 ay boyunca kendi çocuğu gibi bakan, savaş bitip de Türkiye’ye dönünce Ayla adını verdiği kızından bir daha haber alamayan Astsubay Süleyman DİLBİRLİĞİ’nin hayatını anlatan Ayla, tüm Türkiye’yi bu unutulmaz kahramanlık öyküsü altında birleştiriyor.

1950 yılında Kore’ye giden Süleyman Astsubay, savaş meydanında annesi babası öldürülmüş küçük bir kız bulur ve bulduğu küçük kıza ay gibi yüzü olduğu için Ayla ismini verir. 15 ay boyunca Ayla’nın bakımını üstlenen Süleyman Astsubay’ın artık Türkiye’ye dönmesi gerekmektedir. Ayla’yı orda bırakıp dönmek istemeyen Astsubay birçok yolu denemesine rağmen Ayla’yı yanına alamaz. Savaş günlerini geride bıraktıktan 60 yıl sonra Ayla ve Astsubay Süleyman tekrar bir araya gelirler.

Türk halkının sahip çıktığı "AYLA" filmini, vizyona girdiği ilk 10 günde 1 milyon kişi tarafından izlendi. Ayrıca, Türkiye sinema tarihi istatistiklerini altüst ederek son 16 yılın en yüksek perşembe günü gişesine ulaşan Ayla’yı o gün, ülke genelinde 87 bin 365 kişi izledi.

Senaristliğini Yiğit GÜRALP’in yaptığı, yapımcılığını Tokat Zile doğumlu Mustafa USLU’nun üstlendiği, Can ULKAY’ın yönettiği filmin oyuncu kadrosu ise göz dolduruyor. Başrolünü İsmail HACIOĞLU’nun üstlendiği filmde Çetin TEKİNDOR, Taner BİRSEL, Ali ATAY gibi birbirinden yetenekli oyuncular yer alıyor. Küçük Kore kızını ise Kim Seol canlandırıyor. Ayrıca filmde Esra DERMANCIOĞLU, Damla SÖNMEZ, Altan ERKEKLİ, Sinem ÖZTÜRK USLU rol alırken Murat YILDIRIM’ın Üsteğmen Mesut, Erkan PETEKAYA’nın Binbaşı İskenderun, Mehmet ESEN’in Albay Celal rolünde görüleceği filmin sürprizi ise dünyaca ünlü yıldız Julia Roberts’ın abisi Eric Roberts oldu. Roberts, projede General Coulter olarak kamera karşısına geçti.

Türkiye’nin Oscar adayı "AYLA" filmini, sinemaseverlere iki saat boyunca unutulmaz anlar yaşatıyor. Film, güçlü prodüksiyonu, ulusal ve uluslararası yıldızları buluşturan oyuncu kadrosu, gerçeklere dayanan senaryosu, etkileyici müzikleri ve görsel bir şölen sunan sinematografisiyle dikkat çekiyor.

"AYLA" filminin 18 Ekim 2017'de düzenlenen galasına katılan Zile Belediye Başkanı Lütfi VİDİNEL sosyal medya hesabından şu ifadelere yer verdi; "Ayla Filmi 2017 Türkiye Oscar adayı, Zile'li hemşehrimiz Dijital Sanatlar Mustafa USLU Filmi olan "Ayla" nın Maslak/Ayazağa'daki galasındayız. Filmin Anadolu galası 20 gün sonra Zile Saray Sinemasında yapılacak. Mustafa USLU beye teşekkür ederim."

Tokat Zile'nin Kışla Mahallesinden çıkıp reklam dünyasında çok önemli bir konuma gelen yapımcı Mustafa USLU'nun Türkiye'nin Oskar adayı "Ayla" filminin ilk Anadolu galası 7 Kasım 2017 Salı günü Zile'de yenilenen tarihi Saray Sinemasının açılışında gerçekleştirilecek.

 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
 Faselis.com
 Arzu MİLDAN, Faselis.com
 Filmhafizasi.com
 Facebook/lutfi.vidinel1

Video | Cumhuriyet Bayramı Anısına

Hiç yorum yok
Cumhuriyetimizin 94. Kuruluş yıl dönümü anısına Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün 1930 yılında Tokat'ta Turhal ve Zile'ye yaptığı gezilerin siyah beyaz görüntülerini Erdal GÜNEY'in Sarı ve Rüzgar enstrümentali eşliğinde izleyeceğiniz bir video hazırladık...

Fransız arşivinden çıkan siyah beyaz video, Galata Köprüsü görüntüleri ile başlıyor, devamında 22 Kasım 1930’da sabah saat 08:30’da halkın hararetli tezahüratı arasında Tokat’tan otomobille çıkıp saat 10:30‘da Turhal’a gelen ATATÜRK'ü, Turhal halkının kadın, erkek istasyonda karşılamasını yer alıyor. Video'da Turhal tren istasyonundaki bir detayda kısa boylu bir vatandaşın ATATÜRK'e bir mektup vermesi ve Gazinin mektubu okuması yer alıyor. Siyah beyaz videonun son kısmında ise ATATÜRK, bir okul ziyaretinde, burada haritada sanırım Ortaasyadaki göçleri anlatılıyor, yani Türk tarihi işliyor.

Hazırladığımız videonun son kısmında yer alan resim Natali AVAZYAN'ın arşivinden, resimde Amasya’dan gelen vali, belediye reisi, kolordu kumandanı ve milletvekillerinin Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ile birlikte Turhal’dan Tren ile Amasya’ya giderken Zile istasyonundaki halkın Gazi'ye olan teveccühü yer alıyor.

İyi Seyirler...


Teşekkürler;
Görüntü; Guamont Pathe (Fransa), Natali AVAZYAN
Müzik; Erdal GÜNEY

Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Zile

Hiç yorum yok
17.yüzyılda, yedi iklim, 18 padişahlık dönemi gezen, 71 yılı aşkın ömrünün 51 yılını seyahatlerde geçiren, bir diyardan bir başka diyara uzanan yollarda, farklı şehirlerde, farklı ülkelerde geçirmiş ve gördüklerini Seyahatnâme adlı eserinde toplamış, dünyaca ünlü gezgin büyüğümüzdür, Evliya Çelebi. Ünlü gezgin seyahatleri sırasında Tokat ve çevresine de uğramış ve gördüklerini Seyahatname adlı eserinde okuyucusuna aktarmıştır. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nden 17. Yüzyılda Zile ve çevresini derledik... 

  Evliya Çelebi, 17. yüzyılda, Osmanlı topraklarını 40 yıldan uzun süren gezmiş ve gördüklerini Seyahatnâme adlı eserinde toplamış, dünyaca ünlü gezginlerden biridir. Evliya Çelebi seyahatleri sırasında Tokat ve çevresine de uğramış ve gördüklerini Seyahatname adlı eserinde okuyucusuna aktarmıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde 17. yüzyılda Zile ve çevresine dair gördüklerini okuyucusuna şöyle aktarıyor;
"Kazova’ya bitişiktir. Yolumuz üzerinde olan Arıkova ile dahi ortaktır. Yine konumuza gelelim: Bu Arıkova’dan yine kuzeye doğru giderek Çamlıbel eteğini aşıp zile ovasında Şeyh Nusret tekkesi menziline geldik. Bu Şeyh NusretHacı Bektaşi Veli horasandan gelmiş ceddimiz Hoca Ahmet Yesevi halifelerinden olup Horasan illerindendir. Tekke zile vadisinde mamur ve şenlikli bir imaret olup mescit ve misafirhaneli bir yerdir. Başı ve ayağı çıplak yetmiş adet fukarası vardır. Bu diyar halkı Şeyh Nusret’e gayet bağlıdırlar. Hatta tekkesinin önünde büyük ve yaşlı bir dut ağacı vardır. Bir tarafı çürümüştür. Çürüyen yerden bir kaymak koparım ateşli hasatlıklara tütsü yapsalar şifa bulunur diye söylerler.

Denediğinde her seferinde hatırlatır. Bu ağacın çürüğünü bütün halk dört yüz yıldan beri alırlar. Böyleyken yinede zerre kadar eksilmez, koparılan yerde belirli olmaz. Ben dahi öyle gördüm ve bundan bir parça alıp sakladım. Bu ağacın diğer tarafı öyle lezzetli dut verir ki yiyen sanki misk koklamış olur. Zile şehrinin yerli zenginlerine bu duttan dervişler hediye götürüp hediye alırlar.

Bu tekkeden yine kuzeye giderek bir saatte Zile Kalesine geldik. Türkçede halı ve kilime “zili” derler. Bu şehirde halı ve kilim çok işlendiğinden Zile ismini vermişlerdir. Yapıcısı Kayserlerden Avanih’dir. Sonra nice hükümdarlar idaresine girip sonunda Selçuklu sultanlarından Mesud'un oğlu Kılıçarslan’ın eline geçmiştir. Timur burayı ele geçirmiş ise de harap etmemiştir. Nihayet Çelebi sultan Mehmet han Türkmenlerden almıştır. Süleyman han kaydı üzerine Sivas eyaletinde valide sultanlar hassıdır. Eskiden Mutasarrıfı Sivas sancağı beyi idi. Köylerden kadısına kanun üzere beş bin kuruş gelir olur. Çok görevli memuru vardır. 

Zile ovasının kuzeyinde çok yüksek yalçın bir kayanın üzerinde, beşgen şekilde taştan inşa edilmiş sağlam bir kale olan Zile kalesi de buranın meşhur yerlerindendir. Yirmi altı kulesi kıbleye bakan bir demir kapısı vardır. Kale içinde üç yüz ev, bir cami, cephanelik, erzak ambarları ve su sarnıçları olup hamam, çarşı falan yoktur. Ancak kale ağası ve askerleri burada otururlar. Her gece iki defa mehter çalınır.

Celali ve Cemali eline geçmemesi için askerleri nöbet beklerler. Zira şehir zenginlerinin ve diğer köy ileri gelenlerinin kıymetli eşyaları ve erzakları bu kalede korunur. Mevzilenmiş büyük topları olup Murteza paşamız için yirmi bir parça hoş geldin topları attılar.

Zile kalesinin dibinde kale kayasından aşağı batıya ve kıbleye bakan bağlı ve bahçeli üç bin adet toprak ile örtülü evler vardır. Bunların yirmi bir adet mahallesi vardır. Başlıcalarının İsimleri şunlardır:

Ulu cami, Küçük minare, Dutlu pınar, Mumcu ömer, Yenimahalle, Debbağ hane, Bazar, Tekke, Paşa ve Kethüda mahalleleri. Saraylarından: Fer çavuş sarayı, Murteza Paşa sarayı, Fazlı Paşa sarayı, Çavuş zade Mehmet Paşa sarayı, voyvodayı ve Kadı sarayı en güzellerindendir.

Yetmiş adet kutsal camisi vardır. Yedi camide ders gören öğrenci ve hocaları vardır. Özel olarak hadis dersi yoktur. On iki adet ebcet okuyan sıbyan mektebi vardır. Pazaryeri hamamı, Tekke hamamı, Paşa hamamı gayet iç açıcı ferahlık veren hamamlardır. Bunlardan başka yirmi kadar saray hamamı vardır. Buranın hanları ve çarşısı da üç adettir. Behram ağa hanı, Boyacı Hasan ağa hanı gayet güzel hanlardır. Çarşısında sekiz yüz kadar dükkânları vardır. Amma Halep ve Şam sultan çarşıları gibi düzgün çarşı değildir. Dört kapılı gelişmiş bir bedesteni vardır. Suyu ve havası çok hoş olduğundan bu şehri gayet meşhurdur. Halkı hep Türk’tür Reayası da vardır. Bağ ve bahçeleri ta tekke köyüne kadar uzanır. Armudu ile sergi üzümü meşhurdur.

Bu Zile şehrini güzelce gezdikten sonra kuzeye doğru giderek Kazankaya da menzil aldık. Sivas eyaletinde Zile idaresinde gelişmiş bir köydür. Buradan yine kuzeye doğru giderek Sunguroğlu köyüne geldik. Bu köy Bozok sancağı hududunda değirmeni güzel, gelişmiş bir köydür. Bir bayır başında kurulmuştur. Buradan yine kuzey tarafına giderek Elvan çelebi köyüne geldik. Hüseyin ovası buraya yakın olup Bozok sancağı kazasındadır. Gayet gelişmiş bir köydür. Sivas eyaletinde meşhur Elvan çelebi ziyaret hanesi de buradadır."


 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
    Zilehabercom.blogspot.com.tr      Zilehabercom.blogspot.com.tr Gezgintech.com

İbrahim BEYAZIT | Zile'li İba Pehlivan

Hiç yorum yok
Güreş, insanlık tarihinin en eski sporlarından birisidir. M.Ö. 700’lü yıllarda Yunanlılar, M.Ö 2. yüzyılda Türkler daha sonraki yıllarda başka milletler tarafından güreşin oynandığı belgelerle ortaya çıkarılmıştır. Türkler’in en eski sporlarından biri olan güreş, sözcük kökeni olarak, Özbek ve Başkurt Türklerinin “kures” sözcüğünden gelmektedir. Zorlu doğa koşulları ile mücadele eden ilk insanların çoğunda olduğu gibi Türklerde güreş, adeta günlük hayatın bir parçası olmuştur. 

Türkler ayrıca totem inancı ve göçebe yaşam biçiminin de etkileri ile doğaya ve kuvvete düşkün kişiler olduklarından yakın mücadeleyi her zaman ön planda tutmuşlar, güçlerini topluma kanıtlamak amacıyla güreşe çok sık başvurmuşlardır. Düğünler, ünlü kişilerin cenaze törenlerinde, ölüm yıl dönümlerinde ve diğer özel günlerde at yarışları ve koşularının yanında güreş, çok önemli bir yer tutmuştur.

Ata sporumuzun asırlardır yaşatılan meşhur Kırkpınar Yağlı Güreşleri her zaman Türk toplumuna örnek olmayı başarmış birbirinden değerli pehlivanlarımız isimlerini tarihe yazdırmayı başarmışlardır. Geçkinli Yusuf Pehlivan, Koca Yusuf, Kandıralı Kayakçı Ahmet, Arnavut Benli Abdullah, Recep GÜRBÜZ, Saffet KAYALI, Recep KARA, Ahmet TAŞÇI gibi ustaların hünerleriyle ata sporumuz olan yağlı güreş dünyada en bilinen sporlardan biri olmayı başarmıştır.

Güreş denildiği zaman çokta bilinmeyen bir isim var ki, yaşadığı döneme nam salmış, Osmanlıyı gezmeye gelen Amerikalı misyoner Henry John Van-Lennep’in dikkatini çeken ve döneminde Yeğin Müslümanlar olarak bilinen şimdiki adı Zile’nin Yıldız Tepe Kasabasında yaşayan İba (İbrahim) pehlivandır. Bilindiği üzere kökeni Orta Asya’ya kadar uzanan güreş oyunu genelde düğünlerde, eğlence yerlerinde yapılırdı. Tokat’ın Zile Panayırı’nda kıran kırana güreşler yapan bir pehlivan 1860 tarihinde dönemin padişahı Abdulaziz’e kadar namı giden ve İstanbul’da birçok güreşe katılarak padişahı mest eden, girdiği her mücadelesi sırlarla dolu İba (İbrahim) Pehlivan.

Tebanın hayatını hayvancılık ve tarımla idame ettiği Zile’de İba pehlivan düğünlere katılır, güreşler tutarak geçimini sağlardı. Ne var ki son zamanlarda iri cüssesine ve tecrübelerine rağmen güreşlerde başarı gösteremeyen İba, bu durumdan çok rahatsız olup, o dönemde Zile Panayırında yapılan güreşlere katılamamanın üzüntüsüyle kendine kızıp bir yandan da tarla bostan işlerine devam etmektedir.

Ağustos ayının sıcağında karpuz tarlasında çalışan İba Pehlivan,  havanın biraz serinlemeye başladığı sırada, nur yüzlü bir ihtiyar gelir.
-Selamun aleyküm evlat. Uzaklardan geliyorum çok yorgunum Allah rızası için bana şuradan bir karpuz verir misin? der.

İba Pehlivan nur yüzlü adamın selamını alır ve tarlasında yetiştirdiği karpuzlardan seçmeye başlar. Karpuzlardan orta halli çok da olgunlaşmamış bir karpuzu seçer ve istemeyerek de olsa adama verir.
Lakin yaşlı adam pehlivanın getirdiği karpuzu beğenmez ve:
-Evlat o değil, şu en iri olan karpuzu istiyorum der.

İstemeyerekte olsa adamın gösterdiği iri karpuzu verir İba. Fakat yaşlı adam karpuzu eliyle iter ve evladım ben karpuzunu istemiyorum ben Hızır'ım, Allah seni benimle imtihan etti ve sen eli açık dürüst birisisin ve bu imtihanı kazandın. Bu iyiliğinin karşılığı olarak da benden üç dilek dile der. Bu durum karşısında hayretler içinde kalan İba Pehlivan üç dileğini sıralar.
- Allah'tan birinci isteğim, yaptığım güreşlerde sırtım yere gelmesin. İkinci isteğim, cennetlik bir kul olmaktır, üçüncü isteğimse, zengin olmaktır. der.

Hızır (aleyhisselam), İba Pehlivan’ın sırtını üç defa sıvazlayarak: "Allah sırtını yere getirmesin, isteklerini kabul etsin" der ve oradan giderken geriye döner ve şunları ilave eder: "Bu olup bitenleri bir başkasına söylediğin zaman uğursuzluklar seni bırakmaz sırrın bozulur ölürsün" der ve nur yüzlü ihtiyar gözden kaybolur.

Rivayet odur ki;İba Pehlivan beş vakit namaza başlar, yaptığı her işte Allah’ın rızasını gösterir insanları üzmemeye, kırmamaya gayret gösterir. Günler, haftalar, aylar derken harman zamanı gelir. Teba bir yandan ekin harman işleriyle uğraşırken pehlivanlarda güreşlere hazırlanmaya başlamıştır. Tokat'tan ve birçok vilayetten gelen güreşçiler kıran kırana güreşmek için er meydanına çıkarlar. Uzun boyu iri cüssesiyle kaybettiği güreşlerde ki itibarını kazanmak için sabırsızlanan İba, Hızır'dan istediği dilek kabul olacak ki o sene girdiği bütün güreşleri kazanıp Sivas, Amasya, Çorum’da yapılan güreşlerde başarılar elde eder. Bu durum Padişah Abdulaziz’in sarayına kadar gider. İba Pehlivanı sarayına davet eden ve ilk güreşte sarayın başpehlivanını da yenen İba, padişah tarafından bir kalbur dolusu altınla ödüllendirilerek köyüne (Yeğin Müslümana) gönderilir. Aldığı altınlarla köyünde arsalar, davarlar alan pehlivan şöhreti ünlenirken zenginliği de dillere destan olur.

Hayatı bir anda değişen İba’nın durumunu da başta karısı ve tüm ahali merak etmektedir. Bir gün karısı; Efendi 60 yaşına geldin bu güne kadar sırtını yere getiren olmadı belli ki sende bir sır olmalı neyin nesi der?
Hızır’ın kendisine tembihlediği: "Bu olayı başkasına anlatırsan ölürsün" sırrını unutan İba, karısına yıllardır sakladığı Hızır olayını anlatır fakat bir an dalgınlıkla Hızır’ın sırrını ele veren İba pişman olur ama iş işiten geçmiştir. 60 yaşında sırrını ele vererek oracıkta hayatını kaybeden Zile'li Pehlivan bugün bazı kesimlerce anlatılıp hayırla yad edilmektedir.

 İbrahim BEYAZIT Halkla İlişkiler Uzmanı
    Tokattan.net       ibrahimbeyazit60@gmail.com

Zile'de Pil Toplayan Öğrencilere Bisiklet

Hiç yorum yok
Tokat'ın tarihi ve kültürel yelpazesiyle öne çıkan ilçesi Zile'de, Zile Belediyesi tarafından başlatılan geri dönüşüm kampanyasına atık pil toplayarak destek veren öğrencilere bisiklet hediye edildi. Yapılan bisiklet teslim töreninde konuşan Zile Belediye Başkanı Lütfi VİDİNEL"Yaptığımız bu kampanya kapsamında öğrencilerimize hem geri dönüşüm bilinci aşılanırken hem de bisiklet kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz." dedi.

  Tokat'ın tarihi ve kültürel yelpazesiyle öne çıkan ilçesi Zile'de, Zile Belediyesi tarafından başlatılan geri dönüşüm kampanyasına atık pil toplayarak destek veren öğrencilere 25 Nisan 2017 Salı günü Belediye hizmet binası önünde düzenlenen teslim töreni ile bisiklet hediye edildi.

Zile Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Birimi tarafından hayata geçirilen geri dönüşüm kampanyasında 25 okuldan yaklaşık 1 ton atık pil toplandı. Kampanyaya topladıkları pillerle destek veren her okuldan ilk 3 öğrenciye, madalya rekoru kıran güreşci öğrencilere ve derslerinde başarılı olan öğrencilere Zile Belediye Başkanı Lütfi VİDİNEL tarafından düzenlenen törenle Sağlık Bakanlığının proje kapsamında hibe verdiği 150 adet bisikleti hediye edildi.

Bisiklet teslim töreninde yere atılan 1 atık pilin 4 metrekare toprağı kirlettiğine dikkat çeken Zile Belediye Başkanı Lütfi VİDİNEL"Bu piller sadece toprağa değil, topraktan yeraltı sularımıza, içme sularımıza karışıyor. İçerisindeki zararlı maddeler insanlara, bitkilere ve hayvanlara zarar veriyor. Çevremiz bize emanettir, bu emanete sahip çıkarak gelecek nesillerimize daha temiz, sağlıklı bir dünya bırakmak bizim boynumuzun borcudur. Bu nedenle ağaç yaşken eğilir diyerek öncelikle öğrencilerimizi bilinçlendiriyor ve bu tür projelere her zaman destek veriyoruz. Yaptığımız bu kampanya kapsamında öğrencilerimize hem geri dönüşüm bilinci aşılanırken hem de bisiklet kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz." dedi.

Törene Zile Belediye Başkanı Lütfi VİDİNEL'in yanı sıra Zile Kaymakamı Adnan TEZCAN, Zile İlçe Jandarma. Kom. Yzb. Hüseyin DİREK, Zile Başsavcısı Abdusselam ESEN, Zile Emniyet Müdürü Fatih ÖCAL ve Zile İlçe Milli Eğitim Şube Müdürleri ve okul idarecileri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.


 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
    Facebook.com/lutfi.vidinel1      Facebook.com/lutfi.vidinel1 Facebook.com/bayram.guvercin2

Zile'deki SIRAÇ'ların Öyküsü TRT Belgesel'de

1 yorum
Tokat'ın tarihi ve kültürel yelpazesiyle öne çıkan ilçesi Zile'nin Karacaören köyünde çekimleri 3 yıl süren ve Hubyar Sultan Ocağına bağlı Sıraç'ların sosyal ve kültürel yaşamlarını konu alan SIRAÇ adlı belgesel dizi, 3 bölüm halinde, Kasım ayında TRT Belgesel kanalında yayınlanacak. SIRAÇ adlı belgeseli için 30 Ekim 2016 tarihinde İstanbul'da Zile Belediye Başkanı Lütfi VİDİNEL'de katıldığı görkemli bir gala yapıldı. VİDİNEL, belgesel için TRT yetkililerine teşekkür etti. 

   "Sıraç" Türkmenleri Anadolu`da Tokat, Yozgat (Çekerek), Çorum (Mecitözü) ve Sivas illerinde yerleşmiş bir Türk boyudur. Hubyar Sultan Ocağına bağlı Tokat'taki Sıraç'lar ise daha çok Tokat'ın tarihi ve kültürel yelpazesiyle öne çıkan ilçesi Zile'nin Acısu ve Karacaören köylerinde yaşıyor.

"Sıraç", nur saçan, aydınlatan anlamına gelir. Sıraç'ları farklı kılan geçmişten günümüze kendilerine özgü gelenek ve görenekleri korumaları. Alevi inanca bağlı Türkmen topluluklarından farklılık gösteren "Sıraç" Türkmenleri'nin en önemli özelliği konukseverlikleridir. Konuğun o evin bereketini artırmak için Tanrı tarafından gönderilmiş olduğuna inanılır ve en iyi yemekler konuğa ikram edilir. Sıraç Türkmenlerinin erkekleri gibi kadınları da çok çalışkandır,, yün eğirir, çorap örer, önlüğüne nakış yapar. Giyim kuşamlarına çok düşkünlerdir, tarlaya çalışmaya giderken bile otantik ve renkli giysilerini giyerler. Kadın önlükleri adeta bir kilim gibidir, işleme, nakış, oya, gelinin beğenisini, yeteneğini ve zevkini simgeler. Kadına ilişkin en ilginç olan gelenekleri, kadın giyimidir. Kadın giyimi, Orta Asya`daki kadın giyiminin aynısıdır ve bugüne kadar hiç değişmemiştir. Oğuz geleneğidir

TRT, Zile'nin daha çok Acısu ve Karacaören köylerinde yaşayan "Sıraç" Türkmenleri sosyal ve kültürel yaşamalarını konu alan bir belgesel hazırladı. 3 yıl süren belgeselin çekimleri, Acısu köyünde yaşayan Sıraç'ların izin vermemesi nedeniyle sadece Karacaören köyünde yapıldı.

3 bölüm halinde, Kasım ayında TRT Belgesel kanalında yayınlanacak SIRAÇ adlı belgeseli için 30 Ekim 2016 tarihinde İstanbul'da Zile Belediye Başkanı Lütfi VİDİNEL'de katıldığı görkemli bir gala yapıldı. VİDİNEL, belgesel için TRT yetkililerine teşekkür etti.

“Düşeni kaldır
Döküleni doldur
Ağlayanı güldür
Dar’da yalan söyleme… ” mısralarıyla tanıtılan belgesel, 3 bölümden oluşuyor. Belgeselin birinci bölümü doğum, ikinci bölümü düğün, üçüncü bölümünde de ölüm teması işleniyor.

   TRT Belgesel Kanalında yayınlanacak SIRAÇ adlı belgeselin yayın saatleri ve bölüm içerikleri ise şöyle;

01.11.2016 günü saat 21.35'te 1. Bölüm;
Birinci bölüm ilkyaz, ilkbahar. Yeniden uyanan doğa ile başlayan şenlikler. Hayvanların bolluk ve bereketi için yapılan sayıcı oyunu, köyün gençleri tarafından toplanan çiçekler ve çekilen maniler kısmetiyle gönüllere düşen sevda oyunu ficek… Baharın gelişini kutlayan çigdem çiçecik. Gebe kadınların doğumu, doğumla ilgili gelenek ve görenekler. Doğum yapan kadınların korkulu rüyası Al karısı… Sıraç’ların kökleri, obaları, aşiretleri, konar göçer hayattan nasıl yurt tuttukları, Hubyar Sultan’la Hak-Muhammet- Ali yolunu bulan Sıraç’ların, Hak’ka kul, kul’a dostlukları anlatılmakta…

08.11.2016 günü saat 21.35'te 2. Bölüm;
İkinci bölüm yaz. İş zamanı, aş zamanı, harman zamanı. Köyde işin en yoğun olduğu günlerde bol eğlenceli, yiğitbaşı, aşıklar ve semah dönen canlar ile yapılan Sıraç düğünü. Damat evi, gelin evi, kına gecesi, Yozucu ve gençlerin cirit oyunu… Kutsal gün perşembeyi cumaya bağlayan gece. Eski takvime göre yeni gün. Kurt, kuş cümle alem bırakır her şeyi, insanoğlu mu bırakmayacak? Yer gök duaya durur, her can yaradana çağırır, hayırlı gündür perşembeyi cumaya bağlayan gece. Lokmalar dağıtılır, ataların kabirleri ziyaret edilir, lokmalar bırakılır kuşun, kurdun hakkı diye.

15.11.2016 günü saat 21.35'te 3. Bölüm;
Üçüncü bölüm güz, sonbahar. Kışa hazırlık. Köyün düzenini sağlayan Görgü cemi. Canlar Hakkın huzurun da hakları verilir bir bir. Her can birdir o meydan da. Görgüden geçmeyen can giremez ceme, düşkün sayarlar, kimse konuşmaz ne kendisiyle ne ocağıyla. Yanlışını kabul eder rıza gösterirse "döktüğünü doldur, ağlattığını güldür…" tatlı dille yola gelir devam eder yoluna… Sıraç köylerinde kimse "öldü..." demez, göçtü der atalarımız. İnsanoğlu kuş misali bugün konar, yarın göçer. Güneş doğar, batar iken mevta girmez toprağa. cecime sararlar göçeni, cecimin rengide başka olur. Kendini bilen kamil insanlar da kaldırır mevtayı. Komşular aş getirir, mevtanın kabre girdiği gece. Buna "Kazma kürek ekmeği" denir. Göçenin 40. gününde kurban kesilir, "can ekmeğidir bu" dualar edilir.


 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
   KOLAJ | Tokattan.net  FOTO | Trtbelgesel.net.tr KAYNAK | Trtbelgesel.net.tr  | Turkcebilgi.com

Osmanlı'dan Günümüze Asırlık Zile Panayırı

Hiç yorum yok
Tokat'ın tarihi ile önem çıkan ilçesi Zile'de,  Osmanlı'dan günümüze Osmanlı fermanıyla kurulan 6 büyük panayırdan biri olan ve içerisinde tekstil, halı, hediyelik eşya, ayakkabı, gıda satış reyonlarının yanı sıra lunapark ve otağ çadırlarının bulunan Asırlık Zile Panayırı 5 Ekim’de açılıyor. 45-50 yıl önce yaşanan Asırlık Zile panayırların fotoğrafını çıkaran Zilesitesi.com sitesinden Hulusi SEZERLİ tarihe notlar düşüyor.

  Tokat'ın tarihi ile önem çıkan ilçesi Zile'de,  Osmanlı döneminden günümüze Osmanlı fermanıyla kurulan 6 büyük panayırdan biri olan Zile Panayırı, 5 Ekim 2016 ile 20 Ekim 2016 tarihleri arasında açık kalacak olan panayırda tekstil, halı, hediyelik eşya, ayakkabı, gıda satış reyonlarının yanı sıra lunapark ve otağ çadırları kurulacak.

45-50 yıl önce yaşanan  panayırların fotoğrafını çıkaran Hulusi SEZERLİ, Zilesitesi.com sitesi için kaleme aldığı “Eski Panayırlar” başlıklı yazısında tarihe notlar düşüyor.

Hulusi SEZERLİ'nin “Eski Panayırlar” başlıklı yazısı şu ifadelere yer veriyor;
“... Zile ve civar şehirlerde Köylü kentli Kasım ayını ve Panayırı büyük özlem ve hasretle bekler, herkesi bir telaş bir gayret sarardı. Bütün bir yılın işleri bu aya toplanırdı. Toplanan mahsul ambarlara doldurulur. Bağlar bozulur, Meyveler toplanır. Pekmez, köme, pestil, tarhana bu ayda yapılırdı, Kışlık kıyma, kavurma bu ayda küplere doldurulurdu. Çeşit çeşit Turşu kurulur, Zile Sokakları Kaynayan üzüm şırasının mis gibi kokusuyla dolar evlerden pekmez çırpan zelvenin sesi duyulurdu. Zilelilere, bilhassa hanımlara bu yorgunluk sırasında yapılan panayır adeta bir ilaç gibi gelir, tüm yorgunluklar panayırın eğlenceli ortamında unutulurdu.Genelde 15 gün süren panayır bir yılı kapsayan alışverişlerin topluca yapıldığı büyük bir Pazardı. Panayır süresince şehirin nüfusu iki katına kadar çıkar Zile bir festival havasına bürünürdü.

Panayırda canlı hayvan başta olmak üzere her türlü emtia alınır satılırdı. Halk büyük rağbet ederdi. Bu gün yapılan fuarlar Zile panayırının yanında çok sönük kalırdı. Zile panayırı büyük bir fuardı. Ancak bu fuarın yapıldığı alan bütün Zile'yi kapsardı. Zile şehri ve Zileliler her yönü ile bu aktiviteye katılır ve bu büyük olayı yaşardı. Osmanlı kayıtlarına göre Zile panayırı Ülke çapında var olan tescilli 7 panayırın olan en büyüğü idi. Üç bin yıllık görkemli bir mazisi olan panayırın açılışı vali millet vekili, bakan gibi kişilerin katıldığı törenlerle yapılırdı. 

Panayır sahası olarak düzenlenen geniş alanda çeşit,çeşit çadırlar, prefabrik stant ve pavyonlar kurulurdu. Dönemin önemli kuruluşlarının genel müdürlükleri satış mağazaları, teşhir reyonları açardı. Türkiye Şeker fabrikaları, Türkiye Zirai Donatım kurumu, Tarım kredi kooperatifleri. Pancar Ekicileri Kooperatifleri ve Esnaf teşkilatları gibi resmi ve özel kurumlar panayıra muhakkak katılırlardı. Açtıkları satış ve teşhir pavyonları çok gösterişli olur, Ziyaretçileri eksik olmazdı. Arçelik, Mobilgaz, Good Year, gibi özel sektör kuruluşları da buna katılırdı. (1965,66 ve 67 yıllarında Bizde Serezliler A.Ş firması olarak Bayisi olduğumuz Arçelik için özel bir bina yaptırmış ve Panayıra katılmıştık.)

Tüccarlar özel çeşitlerini panayıra saklarlardı. Bayanlar Panayır alanındaki büyük bir alışveriş merkezinin mağazaları sayılabilecek stantlarda alış veriş yaparlar burada en kaliteli ürünleri bulabilirlerdi.

Her yıl en az İki-Üç yüz kişilik birkaç tane çadır tiyatrosu kurulurdu. Bunlar gün boyu bayan matineleri yapardı. Erkekler tiyatroya genelde akşamları giderdi. Bu tiyatroların geniş sanatçı kadrolarında Türkiye’nin tanınmış ses ve saz sanatçıları olurdu. Televizyonun olmadığı o dönemde turneye çıkan sanatçıların hiçbiri Zile Panayırını kaçırmazdı. Bu kalabalıklar onlar için bulunmaz bir fırsat idi. Bu gün bile isimleri hatırlarda olan Aysel Tanju, Semiramis, Hülya Babuş, Nana gibi dansözler Zile panayırın baş sanatçıları, Orta oyununun unutulmaz ustası İsmail Dümbüllü ise müdavimlerindendi. Çocuklara yönelik kukla gösterileri her zaman ilgi ile izlenirdi. Kurulan oyun parkı Ankara gençlik parkındaki Luna parktan büyük ve zengin olurdu. Panayırın sonunda yapılan At yarışlarına Türkiye’nin her yöresinden atlar ve yarış severler gelirdi. O zaman Veli Efendi hipodrumu olmadığı için Yarışlara rağbet çoktu. Kırkpınarın adının bile olmadığı o dönemde asırlardır yapılan Zile güreşlerini gazeteler aylarca tefrika ederler, yıl boyu konuşulurdu. 

Fayton ve yaylı arabalar gece geç saatlere kadar panayır yerine insan taşır, Çığırtkanların sesi gece sonuna kadar dinmezdi. Ailece gidilen Panayır gezintileri önce çocukların luna park eğlenceleri ile başlar, alış verişle devam ederdi. Yılın ilk kestane kebabı panayırda yenirdi. O günler ÜÇKARDEŞLER MOTOSİKLET ÜSTÜVANESİ çok popülerdi. Bilhassa hanımlar motosiklet sürücülerini heyecanla izler, ip cambazları kaçırılmazdı. Cambazın Sırıktan yapılmış ayaklar üzerinde yürüyen kırmızı pantolonlu reklamcısı şehir içinde dolaşırken çocukların ilgisi hep üzerinde olurdu. Büyük bir leğenin içine uzanmış biçimde yatan yarı belinden altı balık şeklindeki DENİZKIZI acıma ve merak duyguları içinde bakılırdı. Orta oyunu Ailece seyredilirdi. Aynalı çadır, Hayvanat bahçelerini aratmayan çok sayıda hayvanın bulunduğu çadırlar çok ilgi uyandırırdı. Akşamları İsmail Dümbülü'nün çadırından yükselen kahkaha seslerine Cambaz Boncuk’un “ Oy dingala dingala, kömürü de koydum mangala” şarkısı karışırdı, Erkeklerin doldurduğu dansözlü çadır tiyatrolarından yükselen aç, aç nidalarını Üçkardeş üstüvanesinin motosikletlerinin sesi bastırırdı. Küçük çocuklar anne ve babalarının ellerini çekiştire, çekiştire çarpışan otomobillere ve cambaza yöneltmeye çalışırlar, o güne kadar hiç görmedikleri bu eğlence ve rüya ortamının en küçük ayrıntısını bile kaçırmamak için acele ederlerdi. Seyyar Lokantaların mangallarından çıkan kokular çay bahçelerinde kaynayan semaverlerle yarışırdı.

Şehirde kömür santralinde üretilen elektrikle aydınlanan ve gece 11 de sönen cılız Sokak lambalarından sonra panayır alanındaki parıltı insanların gözlerini kamaştırır, atılan fişek ve maytaplar adeta bir ışık gösteri gibi görülürdü. Panayır sırasında çok sayıda genç gösteri için gelen sanatçılara, satıcılık yapan kızlara veya sigaralara kasnak attıran genç kadınlara aşık olur, gelecek yıl onun gelmesini özlemle beklerdi. Az da olsa polis gözünden uzak yerlerde kumar oynanır, evin nafakasını, cep harçlıklarını yada o yılın mahsulü dönen rulet ve top masalarına bırakılır, üzüntü içinde evlere dönülürdü.

Kışlık giyecek, Yiyecek ve yakacak gibi bütün ihtiyaçlar panayır zamanı alınırdı. Alacak ve vereceklerin vadeleri. Kiraların başlangıç ve sonları panayıra göre hesaplanırdı. Kayseri'den Erzurum'dan ve Sivas'tan gelen tüccar bile bu şartlara uyardı. Zile panayırı adeta bir takvim başlangıcı kabul edilmiş, her şey Ona endekslenmişti. Adeta mali bir yılbaşı idi. ... ”


 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
   FOTO | Twitter.com/NAVAZYAN    KAYNAK | Zilesitesi..com

Zile İlçesi

Hiç yorum yok
Anadolu'nun en eski yerleşim merkezlerinden birisi olan Zile,  Tokat ilinin 67 km batısında yer alan bir ilçedir. Zile ilçesinin doğusunda Turhal ilçesi, güneyinde Artova ilçesi ve Yozgat iline bağlı Kadışehri ilçesi, batısında Yozgat ilinin Çekerek ilçesi ve Amasya'nın Göynücek ilçesi, kuzeyinde ise Amasya ili bulunmaktadır.



Rakamlarla Zile

Kuruluş Yılı: 1872
Rakım: 710 m
Yüz ölçümü: 1512 km2
İl Merkezine Uzaklığı: 70 km
Toplam Nüfus56.727
İlçe Nüfus: 34.204
Belediye Sayısı: 5
Köy Sayısı105

Zile Tarihi

  MÖ. 50 yıllarında yaşayan ve coğrafyanın piri sayılan Amasyalı STRABON; bu şehrin Ninova Melikesi SEMİRAMİS tarafından MÖ.1600 yıllarında kurulduğunu kaydeder. Bu tarihi kayda göre Zile'nin 3600 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. 3600 yıllık uzun geçmişi içinde; Hitit, Frig, Pers, Pontus, Roma ve Bizans kültürlerinin tesiri altında kalan Zile'de bugün çeşitli devirlere ait olmak üzere Hititlere, Selçuklulara, Friglere, Perslere, Romalılara, İlhanlılara, Danişmentlilere, Ertanlılara ve Osmanlılara ait tarihi eserleri görmek mümkündür.

Roma hâkimiyetine karşı ayaklanan Pontus Kralı MİHRİDATE VII'nin ölümü üzerine yerine geçen oğlu II. PHARNEKE ile Roma diktatörlerinden JUL SEZAR (Yulius Cesar) arasında Zile'de tarihi bir savaş yapılmıştır. Sonuçta, II. PHARNAKE'yi yenilgiye uğratan SEZAR, zaferin sevincini Zile'den Roma'ya yazdığı kısa ama anlamı büyük olan mektupla bildirmiş ve mektubundaki 'VENİ-VİDİ-VİCİ' 'GELDİM-GÖRDÜM-YENDİM' sözlerini bir taşa yazdırmıştır.

Zile, 1397'de Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Zile'nin Coğrafi Yapısı

  Tokat ilinin 70 km batısında yer alan Zile ilçesinin Doğusunda Turhal ilçesi, Güneyinde Artova ilçesi ve Yozgat iline bağlı Kadışehri ilçesi, Batısında Yozgat ilinin Çekerek ilçesi ve Amasya'nın Göynücek ilçesi, Kuzeyinde ise Amasya ili bulunmaktadır. Zile ilçesi coğrafi konumu itibariyle 40 derece 19 dakika kuzey enlemi, 35 derece 45 dakika doğu boylamı arasında yer almaktadır.

Yüzölçümü 1.512 km2 olan ilçenin denizden yüksekliği 710 metredir.

Zile'un Sosyo-Ekonomik Yapısı

  Halk genelde tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Vatandaşlarımız arasında az da olsa ticaret ve sanayi alanında hizmet verenler de bulunmaktadır. İstanbul, Ankara, Kayseri, Samsun ve Çorum İlleri ile ticaretini yapan Zile İlçesinin yurt dışında çalışan işçi sayısı azdır.

İlçe Merkezinde eski evler restore edilerek Zile'ye yeni bir çehre kazandırılmaya çalışılmaktadır. Zile halkı gelenek ve göreneklerine örf ve adetlerine sıkı sıkıya bağlı kapalı bir kenttir. Zile ilçesi göç veren ilçe konumundadır.

Zile kültürünün gelişmesinde geçmişten günümüze kadar mesleki çalışmalarıyla yurt içinde ve yurt dışında ün yapmış çok sayıda Zile'nin yetiştirdiği önemli şahsiyetler mevcuttur.


  Foto | www.resim11.com 
  KAYNAK | tr.wikipedi.com  | www.tokat.gov.tr 

Bir Başarı Öyküsü; İbrahim YILDIRIM

Hiç yorum yok
Bu okulda; çocuklar matematik dersini oyun oynayarak öğreniyor, zil çalmıyor, sınıfa ayakkabıyla girilmiyor, her çocuğun kendi terliği var... Bunların hepsini Tokat’ın Zile ilçesine bağlı Söğütözü İlkokulu'nda gerçekleştiren okulun eski öğretmeni İbrahim YILDIRIM, başarı hikâyesiyle önce Tokat'ın sonra Beyaz Show'la birlikte Türkiye'nin gururu oldu.




İbrahim YILDIRIM'ın hikayesi 2008 yılında 29 yaşında ilk tayin yeri memleketi Tokat’ın Zile ilçesine bağlı Söğütözü İlkokulu'na atanmasıyla başladı. 

Söğütözü Köyü İlkokulu...

Söğütözü Köyü; Zile'ye uzaklığı 16 km, rakımı 900 metrede yer alıyor. Sürekli göç veren bir köyün yaş ortalaması 50’nin üzerinde. 2013'de 51 olan hane sayısı 2014'te 45’e düştü.

Söğütözü Köyü İlkokulu'nun ise 18 öğrencisi var. Birleştirilmiş sınıflarda yani birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf bir arada okuyorlar. Akran dayanışmasıyla dörtler birlere, üçler ikilere destek çıkıyor. 

Al Jazeera Türk'ten Başak ÇUBUKÇU'nun "Orada bir okul var, uzakta" yazısında İbrahim YILDIRIM, köye gelişini ve sonra yaşananları şöyle anlatıyor;
"...Anlattığına göre ilk geldiğinde gözlerine inanamamış. Okul kelimenin tam anlamıyla bitik halde. Bahçesindeki otların boyu neredeyse, bir adam boyu… Ne bir kalorifer tesisatı var, ne çatısı, ne de bir doğru düzgün sınıfları.

Yapılacak iş belli; bu okul adam edilecek”. Gelir gelmez ağzından çıkan ilk cümle bu oldu...

Bayrağım dalgalanacaksa, hakkıyla dalgalansın” diyen İbrahim YILDIRIM, çareyi milli eğitime bankalara ve özel şirketlere yazı yazmakta bulur, başvurusu geri çevrilmez. Özel bir banka tarafından hemen okulun kalorifer tesisatı yapılır, çatısı onarılır. Köyde sürekli elektrikler kesildiğinden bir de jeneratör gelir. Tokat’taki Gaziosmanpaşa Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencileri de okul binasının duvarlarına masal kahramanlarının resimlerini yapar.

Köylü de var gücüyle öğretmenlerine destek verir. Okulu hep birlikte ayağa kaldırırlar.

Okulun çehresiyle kaderi de yavaş yavaş değişmeye başlar. "

Özel sektör ve Milli Eğitim işbirliği fiziki şartları değiştiren İbrahim öğretmen, okulun hem hademesi, hem müdürü, hem öğretmeni olmuş. Okulun temizliği, evrak işleri derken kışları sabahın 6'sında okula gelip çocuklar üşümesin diye kalorifer kazanına kömür bile atmış.

İbrahim öğretmen sadece okulun fiziki şartlarını iyileştirmekle kalmamış öğrencilerin eğitimiyle birebir ilgilenmiş. Birleştirilmiş sınıflarda eğitim gören öğrenciler sınıfa ayakkabıyla girilmiyor, her çocuğun kendi terliği var. Tabii öğretmenin de.

Söğütözü Köyü İlkokulu’nda zil de çalmıyor. Çocuklar saate bakarak teneffüse çıkıyor ya da derse giriyor.

Matematik Oyun Parkı Projesi...

Al Jazeera Türk'ten Başak ÇUBUKÇU'nun "Orada bir okul var, uzakta" yazısında İbrahim YILDIRIM, Matematik oyun parkı fikrinin ortaya çıkışını şöyle anlatıyor;
"...İbrahim Yıldırım sınıf öğretmenliğiyle başladığı eğitim hayatını, matematik branşıyla sürdüren bir öğretmen.

Güleryüzlü, sıcakkanlı, özverili…

Okula geldikten iki yıl sonra, yani 2010 yılında öğrencilerimin matematikte zorlandığını fark ettim. Aklıma bir fikir geldi. Matematik dersini neden oyun oynayarak işlemiyoruz, diye. Gerekli malzemeyi hazırlamak ve ders konularını oyuna dökmek uzun sürdü. Bizim kullandığımız materyalin büyük bölümü strafordan. Hafif ve ucuz. Hemen hemen hepsini çocuklarla birlikte yaptık. Yaklaşık üç yıl boyunca bu işle uğraştık. 2013 yılında da matematik oyun parkını uygulamaya başladık.

Matematik oyun parkı için okulun voleybol sahası çadırla kapatıldı.

Öğrenciler matematik dersini oyun oynayarak öğreniyor. Defter yok, kalem de yok. Her şey uygulamalı. Oyun parkı sayesinde bir problemi, kağıt üzerinde üç, dört işlemle yapacakken kafadan, kestirmeden yapma becerisini kazanmışlar.

Öğrenciler istedikleri kadar oyun parkında vakit geçirebiliyorlar. Yıldırım öğrencileri sınıfta tutmanın bir marifet olmadığına inanıyor. Onun için önemli olan eğlenerek öğrenmeleri... "

İbrahim Öğretmen, Matematik oyun parkı 2013 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'nın En Yenilikçi Proje Ödülü'nü Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI'nın elinden aldı.

Söğütözü İlkokulu da üç yıl sonra kapanacak olan okulun makus kaderi de İbrahim öğretmen ile değişir. İkinci kademe için başka köye gidecek olan öğrenciler yenilenen kalorifer sistemi, onarılan çatı artık bu okula öğrenci taşınacak. Gelecek yıldan itibaren civardaki dört köyün öğrencisi burada okuyacak ve okul mevcudu 35 olacak.

Aralık 2014'te 6 yıldır görev yaptığı Söğütözü Köyü İlkokul'undan Zile ilçesinin en modern okulu Mehmet Akif ilkokuluna müdür olarak görevlendirildi.

Başarılarıyla Medya'da...

İbrahim YILDIRIM, yaptığı çalışmalarla sadece Milli Eğitim Bakanlığı'nın dikkati çekmedi, Al Jazeera Tv'den bir ekip Söğütözü'ne gelerek çekimler yaptı, öğrencilerle görüştü sonra 23 Ocak 2015 tarihinde yayınlanan Beyaz Show'da Beyazıt ÖZTÜRK'ün konuğu oldu.

Sabancı Üniversite'si 11. Eğitimde İyi Örnekler kongresi ile Gümüşhane ve Erzurum Eğitimde iyi Örnekler çalıştayında yaptığı sözlü sunumlarla dikkat çeken İbrahim YILDIRIM Sabancı Üniversite'si eğitim reformu girişimi (ERG) tarafından yenilikçi ve idealist bir öğretmen olarak Al jazere tv'ye 24 Kasım Öğretmenler günü için çekim yapılacak 10 öğretmenden biri oldu.  Al Jazeera TV'den bir ekip Söğütözü'ne gelerek çekimler yaptı, öğrencilerle görüştü ve 24 Kasım'da haber olarak yayınlandı.

KanalD'de yayınlanan Beyaz Show'un program ekibi internetten farklı ve idealist Öğretmen araştırmasında karşılarına Al Jazeere Tv haberi ve Matematik Oyun Park'ı projesi ile İbrahim YILDIRIM çıktı, İbrahim öğretmeni Türkiye'ye tanıtmak isteyen ekip İbrahim YILDIRM'ı 23 Ocak 2015 tarihli Beyaz Show programına davet etti. Beyazıt ÖZTÜRK'ün program konuğu olan İbrahim YILDIRIM; "Her bir öğretmen idealist olması gerekiyor. Ve bu idealist öğretmenler ne kadar çoğalırsa bizim çocuklarımız, mucit olarak görülen Japonlardan daha zeki çocuklar. Yeter ki onlara ortam sağlansın. Bunu başaralım." dedi.


 Hasan AÇIKEL  Tokattan.net
   FOTO | Basciftlikblog.com KAYNAK | Basciftlikblog.com
Okumadan Geçme
© Tüm hakları saklıdır
2016-2022 Tokattan.net