Responsive Ad Slot

SÖYLEŞİLER

Söyleşi

İbrahim BEYAZIT | Tokat'lı Eski Kabadayı Şık Manol

Yaşadığı dönemde adam öldürmemiş, çıkan kavgalarda ve düellolarda silah kullanmayan İstanbul'un eski kabadayılarından Tokat'lı Şık Manol'un hikayesi.
E
skiden her mahallenin bir kabadayısı vardı. Osmanlı’da, İstanbul’da dar sokaklara sıralanmış ahşap evler, yangın sırasında her mahallenin itfaiye görevi kabadayılığın atası “tulumbacılar” ile yürütülürdü. Tulumbacılarla başlayan, külhanbeyi ile devam eden kabadayıların yerini günümüzde mafya babaları aldı. İbrahim BEYAZIT“Tokatlı Kabadayı Şık Manol” başlıklı yazısında; yaşadığı dönemde adam öldürmemiş, çıkan kavgalarda ve düellolarda silah kullanmayan tek kabadayı olması ile tanınan İstanbul'un eski kabadayılarından Tokat'lı Şık Manol'un hikayesini kaleme aldı.

  Bir zamanlar mahallelerimizde, namıyla veya bir selamıyla yeri göğü inleten kabadayılarımız vardı. Şimdi onlar hikâyelerde efsanelerde anlatılır oldu. Özellikle 19.yüzyılda ortaya çıkan bu sistem tamamen birey odaklıydı. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında bu kişiler artık tarih sahnesinden silindi.

Peki, kimdi bu kabadayılar? Ne iş yaparlardı? Nerde yaşarlardı? Birçoğumuzun merak ettiği oysa bildiğimizden çok farklı yönleri olan bu kişiler kendilerine göre adab-ı muaşeret kuralları olan, giyinişleriyle normal insanlardan farklı olup kimsesizi, zayıfı koruyup kollamayı ahlakı gözetmeyi kendilerine görev bilen kişilerdi. Zaman içinde İstanbul’a özgü bir kimlik kazanan kabadayılar yaşam biçimleriyle İstanbul’a özdeşleşmişlerdi.

Odesalı Kosti, İpsiz Recep, Solak Ligor, Arap Hüsnü, Şık Manol, Baltalı Hano…. Daha niceleri

Kabadayılar, 1980’lere kadar varlığını sürdürmüş toplumda var olmayı başarmışlardı. Her mahalleyle özdeşleşen bu kişiler zamanlarının çoğunun kahvede oturarak geçirirler. Mahallerde ki asayişi sağlarlar, güçsüzün yanında olup mahallenin namusunu korumak için canını ortaya koyacak kadar da cesaretliydiler. Yumurta topuk diye bildiğimiz ayakkabıların arkasına basarak yürüyen tiplerdi. Bellerine bağladıkları kuşakla omuzlarına attıkları yelek veya ceketleriyle de ayrı bir hava oluştururlardı. Ellerinden düşürmedikleri tespihlerle dolaşırlar. Kendilerine has modası olan kabadayılar siyah kâküllü saçlarını yan tararlar ve yürürken ağızlarından düşürmedikleri naralarıyla sokakları inletirlerdi. Bu sert mizaçlı insanlar çok zor durumda kalmadıkça kavgaya dahi karışmazlardı.

Kabadayılar kendi içlerinde belirli unvanlara ayrılırdı. Küçük bey, Fiyakacı, Mahalle kabadayıları, Dil kabadayıları gibi

Filmlere, romanlara türkülere konu olan bu kişilerin en büyük korkuları madara olmaktı. Çünkü namını yitirmek onlar için sonun başlangıcıydı. Günümüzde gerçek anlamını yitiren kişiler maalesef filmlerde dizilerde kötü karakterlerle bütünleşmiş ve bu kişilere mafya özentisi bir imaj çizilmiştir.

Özellikle Osmanlıdan günümüze isim yapmış, bilinenin aksine insanın huzurunu, güvenliğini hatta ekmeğinin peşinde olan ve birçok kişinin bilmediği biri var ki ismi de karakteri de hafızalara yer etmeyi başaran kişi nam-ı diğer "ŞIK MANOL MEŞHUR TOKATLI KABADAYI"dır.

1890 yılında Tokatlı Milaço’nun oğlu olarak dünyaya gelen ve diğer kabadayılardan her zaman şık giyinen namı diğer, Şık Manol’dur. Sırtından eksik etmediği kadife paltosu, başına taktığı fötr şapkası ve taktığı şık kravatlıyla kabadayıdan çok kalem efendisi görüntüsüne sahip bir kişiydi Manol. Bu yüzden ona Şık lakabını taktılar. İstanbul da nam salmış her daim saygıyı bulmuş bir kişiliğe sahipti. Babasının Tokat’ta büyük bir çiftliği vardı. Babası Manol’u okuması için İstanbul’a gönderdi ama Manol pek okuma taraftarı değildi. Manol İstanbul’a gelince kendine Yeşilköy’e yerleşti ve kendisine Galata’da kahvehane açıp işletmeye başladı.

19.yy ve 20.yy da ki kabadayıları araştıran, Polis memuru Ömer ÜNALŞık Manol için yaptığı araştırmada şunları not etmiştir; "Yüreği ve bileği ile tipi böylesine birbirine zıt ne insan gördüm, ne de bir kabadayı tanıdım” diye tarif ettiği Manol un İstanbul’daki kabadayılığı pek uzun sürmez. Tokat’ta büyük bir çiftliği olan babası, onu okumak için İstanbul’a yollasa da, Manol ’un okumaya pek niyeti yoktur. Yeşilköy’de kendine bir ev tutan ve bir süre sonra Yeşilköy’de kahvehane işletmeye başlayan Manol , haraç işlerine hiç bulaşmaz. Manol , kabadayılığı süresince hiç adam öldürmemiş, hatta ne bıçak, ne tabanca, ne de başka bir alet kullanmıştır. Onun en büyük silahı, kısacık boyuna rağmen, son derece çevik bir şekilde zıplayıp hasmına vurduğu kafası ve yumruğu idi. En kızdığı şey de haksızlıktı. Bir gün Kuledibi’nde kavga edince, o zaman görevli olduğum Asmalımescit Karakolu’ndan olay yerine geldim. Şık Manol, etrafını saran 6 kişi ile kıyasıya dövüşüyordu. Bu altı kişinin üçünün ellerinde falçata bulunduruyordu. Fakat maymun gibi çevik olan Şık Manol’u bir biçime getirip haklayamıyorlardı. Ne yalan söyleyeyim, o kavgayı daha doğrusu Şık Manol’u seyretmek için işe birkaç dakika müdahale edemedim. ‘Zaptiye geldi’ sesleri üzerine, çil yavrusu gibi dağılanlar altı kişi oldu. Şık Manol ise telaşsız, yerdeki fötr şapkasını alıp kafasına geçirdikten sonra kavganın sebebi anlaşıldı. Manol’un kapıştığı 6 kişilik grup, Kasımpaşa’dan gelip onun oturduğu kahve sahibinden haraç istemiş, buna dayanamayan Manol  da kafası ile bileğini konuşturmuştu.”

Dönemine göre değerlendirecek olursak, bu karakterler, zamanında mahallenin belkemiği gibiydiler. Bulundukları bölgeyle bütünleşerek mahalle sakinlerinin güvenliğini sağlarken, insanların mal ve can güvenliğinin de bekçisi konumundaydılar. Maalesef 20 yy. da özelliklerini yitirmeye başlayan bu kişiler sosyal hareketliliğe ayak uyduramayıp değişen mahalle kültürü içinde yok olup gitmişlerdir. Lakin çoğu zümre tarafından mafyayla karıştırılan bu kesim aslında toplumla bütünleşmiş, tamamen insan odaklı olan ezilenin yanında duran, zulüm edene bileğinin gücüyle karşı koymaya çalışan insanlardı.


 İbrahim BEYAZIT Araştırmacı Yazar
    Tokattan.net       ibrahimbeyazit60@gmail.com

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

Okumadan Geçme
© Tüm hakları saklıdır
2016-2022 Tokattan.net